Aslında maden hiç ilgimi çekmez, hiç de anlamam.  Ama maden deyince aklıma hep kömür, kömür karası yüzler ve madenciler gelir. Üç beş yılda bir ocaklarda can veren emekçiler, ağıt yakan onların yakınları gelir gözlerimin önüne, bir de siyasilerin sözleri.. Ve hiç unutamadığım yere düşmüşken tekmelenen madenci. Onu tekmeleyen o günkü Başbakan Erdoğan'ın koruması Yusuf Yelken şimdi bir başka ülkede Türkiye'yi temsil ediyor biliyor musunuz? Ne büyük yüz karası!

Soma, Ermenek, Karadon, Şırnak, Dursunbey, derken Amasra'da yaşanan göçükler, demiryollarında, inşaatlarda, tersanelerde, havai fişek patlamalarında, yani iş cinayetlerinde hayatını kaybeden binlerce insan. Saymakla bitmez. 'Cinayet' diyorum çünkü kazalarda  bir iki kişilik ölümler olur, oysa bunda onlarca insan ölüyor. O nedenle cinayet diyorum.

Cumhurbaşkanı ise Soma'da olduğu gibi Amasra'da da bu cinayetleri ''fıtrat' 'kader planı' diye açıklıyor. Oysa pozitif bilimin ve aklın ışığında önlemler alınsaydı, Sayıştay'ın raporlarında belirttiği uyarıların gereği yapılsaydı bu acılar yaşanmayacaktı.

Yıllar önce bir kış günü, yarı yıl tatilinde ailecek İstanbul'a gitmiştik. Beyoğlu'nda bir otele yerleştik. Arife günüydü. Taksim'den Beyazıt'a giden bir halk otobüsüne bindik. Yanımda ayakta yolculuk eden bir turist bozuk bir Türkçe'yle bana  'Sultan Ahmet'e nasıl gidileceğini' sordu. Yardımcı olacağımı söyledim. İranlı'ymış. Tahran'dan buraya kadar otobüsle gelmenin çok zor olduğunu söyledi.Ben de 'İran'a gitme, orada şeriat rejimi var. Yaşamak çok zor' dedim. 'Burada problem yok mu? Nerede yok ki? Nerede İslam, orada problem' dedi. Kendisine sertçe 'Problem İslam'da mı?' deyince sohbeti kestik. Beyazıt'a varınca yolu tarif ettim. Biz otobüsten indik.

Akşam otele döndük. Televizyon izliyoruz. Mekke'de 'şeytan taşlama' sırasında yüzlerce kişinin ezilerek can verdiğini söyledi. Görüntüleri verdi. Bir sürü insan küçük küçük çakıl taşlarını atarak mermerle kaplı bir sütunu taşlıyorlar. Baktım kaldım. İranlı'nın söyledikleri aklıma geldi.

İkinci gün televizyon Konya'da Meltem Apartmanı'nın çöktüğünü, onlarca kişinin göçük altında kalarak can verdiğini söylüyor. Yine görüntüleri izliyorum. Ne demir görünüyor o yıkıntıların içinde, ne de çimento. İşin sevindirici tarafı ise o binada daha çok memurlar oturuyormuş; bayram tatiline gittikleri için şans eseri kurtulmuşlar. Yoksa ölü sayısı çok daha fazla olacakmış.

Elbette aklıma yine İranlı'nın sözleri geldi. O gün bu gündür de bu durumlarda hep İranlı'nın söyledikleri aklıma gelir.

Hoşça kalınız.