Eskiden MGK (Milli Güvenlik Kurulu) vardı. Şimdi de var. O zamanlar ayda bir kere toplanır, Türkiye adına güvenlikle ilgili kararlar alırdı. Şimdi de toplanıyor, şimdi de kararlar alıyor. O zamanlar ülkemiz için üç büyük ve aynı zamanda tehlikenin varlığı kabul edilir, bununla ilgili taktik (kısa dönemli) ve stratejik (uzun dönemli) mücadelenin hesabı yapılırdı. Ona göre de önlemler alınır, mücadele yöntemleri belirlenirdi.

Bu tehlikelerin birincisi komünizm, ikincisi irtica, üçüncüsü bölücülüktü. 90'lı yılların başlarında Sovyetler'in dağılmasıyla komünizm uzak veya yakın tehlike olmaktan çıktı. (Oysa bu yeryüzünde benim gibi komünistler olduğu sürece tehlike olmaya devam edecek!) 2002'de AKP'nin iktidara gelmesiyle de irtica tehlike olmaktan çıkmıştır. Çünkü irtica MGK'nun belgesinden çıkarıldı. Gördünüz mü, bir şeyin tehlike olmaktan çıkarılması için ya komünizm gibi onu ortadan kaldıracaksın; ya da irticada olduğu gibi ona teslim olacaksın.

Biz Türkler eski tarihlerden beri Orta Asya'dan Batı'ya doğru göçmüş, Anadolu'yu bir Türk yurdu haline getirmiş, burada kendi devletimizi kurmuşuz. Bizden önce Anadolu'nun yerlileri Rumlar, Ermeniler ve Kürtler ve diğer bazı halklarmış.

Amerika kıtasının gerçek sahipleri ise Kızılderililer imiş. İngilizler, Portekizliler, İspanyollar buralarda ve dünyanın her tarafında yerli halkı yok ederek oraları ele geçirmişler. Bu zulmün en yakın örneği ise İsrail'dir. Onlar da Filistin topraklarında önce yer satın almaya, sonra da güçlendikçe oraları işgal etmeye başladılar. Orta Doğu'nun en saldırgan devleti haline geldiler.

Şimdi biz de durmadan yabancıya mülk satıyoruz. Belirli yerlerde belli bir nüfus yoğunluğuna ulaştılar bile. Örnek mi istiyorsunuz? İşte Mahmutlar! O güzeli beldede gerçek Mahmutlarlı kaç kişi kaldı acaba?!

Bunları yazarken ırkçı olduğum sanılmasın. Tanıyan herkes bilir, adım ya Komünist Şakir'dir; ya da DEVRİMCİ Şakir. Böyle çağırırlar beni. Böyle çağrılmak ayrıca hoşuma da gidiyor.

Ama hayatın bir de gerçeği var: Filistin örneği.

Şimdi gelelim asıl konunun önemli yerine. İç savaş nedeniyle Suriye'den 5.000.000 (Beş milyon)  insan geldi. Bunların büyük bölümü yoksul. Bu olgu Türkiye'de iş insanlarının işine geliyor. Çünkü büyük bir oranda ucuz iş gücü olma potansiyeli oluşturuyorlar. Peki Rusya'dan gelenleri ne yapacağız. Bunlar zengin insanlar. Giyim kuşamlarından, bindikleri arabalardan, davranışlarından, yaşam tarzlarından belli oluyor. Yanlarına bir miktar para alarak geldiler. Ülkelerinde savaş var. Arkalarından yeni para gelmesi imkansız. Normal yollardan para transferi yok. Geri de dönemeyecekler. Çünkü Rusya Devleti ülkesini bırakıp kaçanlara 10 yıl hapis cezası vereceğini açıkladı. Getirdikleri paralar bitince ne yapacaklar? Hazıra dağlar dayanmaz. Elbette bir gün bitecek. Çalışmaya da alışmamışlar.

Bu kadar insan ne yapacak? Hiç kendinize sordunuz mu? Yetkililerin bu konuda bir fikri var mı acaba?!

Bana sorarsanız kendi ülkelerinde çok yaygın bir iş var: MAFYA'cılık!

Hoşça kalınız.