Geriye doğru film şeridi sarılınca ekranda geçmiş yılların hatıratları yansımaya başlıyor. Ramazan ve bayram sohbetlerinin özelliğidir ki geçmişi yinelemeden, hatıraları tazelemeden durulmaz. Hele hele orta yeri koronavirüs veya emsali salgın hastalık belası sarmış ve sokağa çıkma yasağı da uygulanmakta ise en ince detaylara kadar eşeleme deşeleme vakti müsait demektir...

Yüce Rabb'im sofraların bereketini arttırsın. Ama günümüz insanını öyle hırs bürümüş ki neyin ne kadar, hangisinin ne şekilde olması gerektiğini düşünmeden yeme-içme gibi zorunlu giderlerde tasarruf kenara atılmış midenin anlık ve günlük ihtiyaç fazlası tıka basa gidiyor...

Bu gün kaç kişiyiz. Sofrada neleri ne kadar tukeymeliyiz. Vücudun rahatı, diyetin faydası için nelere dikkat edilmeli türü tasarımlar yapmadan "göz doymadan gönül rahat etmez" mantığı ile sofrayı bir uçtan diğerine doldurmayı yeğleriz. Her ne kadar önünüze özel tabak alsanızda ölçüyü kaçırmamanız mümkün değildir. Azıcık ondan ızıcık bundan derken...

Bizim, çocukluğumuzda büyükçe tabak ortaya konur, herkes aynı tastan çorbayı paylaşırdı. Çatal pek bilinmezdi. Rahmetli dedem iyi bir "ağaç kaşık" ustası idi. Denir ya "herkes kaşık yapar ama sapını ortasına getiremez." Dedemin kaşık, çömçe ne yapsa sapı tam ortada, yerinde olurdu. Anlaşılan çok iyi ağaç kaşık ustası idi. Parasal geçimin bir kısmını da buradan sağlardı...

Allah uzun ömürler versin, babam da iyi bir karasaban, boyunduruk ustasıdır. Okul harçlıklarımızın bir kısmının kaynağı karasaban kazancındandır. Ormana girince, "hangi ağaçtan iyi saban olur" diye bakarım. Karasabanda da kuyruk tam ortaya gelmez ise çift iyi sürülmez, saban iyi kullanılmaz. Hele arazi bizimkiler gibi yamaç, eğimli ise benim gibi ağlar, sabanı bırakır, orta okula gidersiniz...

Sofradan girdik, ağaç kaşıktan karasabana uzatıp gittik...

Sofrada yoğurt yörüğün olmazsa olmazıdır. Yoğurt bütün dillere türkçeden geçmiştir. Ayran da aynıdır. Ancak bazı detayları günümüzden farklıdır: Calkamayı yeni nesil bilmez. Ayranı da marketten tanırlar...

Yoğurtun tabakta kalan kısmı "israf olmasın" diye su karıştırılır ve çalkalanır, ayran yapılır. Bunun adı  çalkamadır. Yağlı ayran desek olur. Yoğurtun yayık sonrası yağı (tereyağ) alınır geriye kalan yağsız kısmı hakikî ayrandır.  Kana kana içilir. Kaynatılan ayrandan ise çökelek elde edilir: Yaş(taze) çökelek, kuru çökelek... Tam yağsızdır. Markette "lor" deniyor..

Tabii ki uzun konu ama israf olmasın diye tabaktaki yoğurdun kalanını çalkama yapıp içen, dökmekten esirgeyen toplumdan, "göz doymazsa karında doymazı"  düşünen obur topluma dönüşmüşüz. Ramazanlar, bayramlar bunları hatırlamak israfı önlemek için çok önemli. Iki gün sokağa çıkma yasağında aç kalacağı korkusu ile bulaşıcı hastalık riskine meydan okuyan halk olduk. Tüketimden üretime tasarruf çok önemlidir. Hiç bir şeyi yöölemen etmemek gerekir...

Unutulmasın ki kimsenin rızkı geride kalmaz. Her nasip sahibini bulur. Günümüzde çöpe giden tüketilenden daha fazladır. Israftan istihsala yönelmek durumundayız. Bereketli ramazanlar!..