Yazan: Süleyman Hilmi Erdoğan
(Gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur; tamamı hayal ürünüdür.)
Okurlarım yazı dizisine geçmeden önce bir serzenişte bulunmuş:
“Hocam kısa yazıyorsun!”
Haklılar ama unuttukları bir şey var…
Bu bir roman değil; her sabah TRT’de 09.40–10.00 arasında yayınlanan “Arkası Yarın” tadında bir hikâye.
Okuyanı yormadan, merakı diri tutarak, her köşede yeni bir kapı aralayarak ilerliyoruz.
İstersek haftada iki, hatta üç bölüm bile çıkarırız — ama o kıvam bozulmasın diye her cümleyi tartıyoruz.
Şimdi gelelim Miami Günlükleri – 8’e.
Perde açılıyor…
Sökülen Kameralar ve Sessiz Bir Hazırlık
Saldırıya uğrayan memur, birkaç gün sonra görevine döndüğünde departman yöneticisi kendisine bir mesaj iletti:
“Başkan, mesai sonunda geçmiş olsun ziyaretine gelecek.”
Normalde bir çalışan için olumlu sayılabilecek bir bildirimdi.
Ama memur odasına döndüğünde fark ettiği manzara, iyiliğin değil başka bir planın habercisiydi:
Odadaki bütün kameralar sökülmüş.
Temizlikçiye sordu.
Cevaplar yuvarlak, gözler kaçamak…
“Birileri hazırlanıyor” diye düşündü; yine de kötü ihtimalleri zihninden kovdu.
Mesai bitti, kapı açıldı.
“Oturmuş Boğa” Lakaplı Başkanın Gövde Gösterisi
Miami’nin meşhur oturan boğa lakaplı belediye başkanı, iki koruması ve departman yöneticisi eşliğinde odaya adeta fırtına gibi girdi.
Girer girmez küfürler, hakaretler, bağırışlar…
Memur kendisini sözle savunmaya çalışsa da başkanın öfkesi dinmedi.
Ve sonra…
Başkan, korumalarının “Yeter artık” demesine rağmen, memurun iki bacağının arasına diziyle vurdu.
Bu artık sadece saldırı değildi; gücün, korkutmanın ve otoriteyi kötüye kullanmanın kitabi haliydi.
Başkan öfkesini kusup çıktı.
Memur ise o anı beklememişti; ama ne olacağını biliyordu.
İş yerinden çıkıp avukatını aradı.
Şikâyetin Bedeli: Miami Usulü “Sızdırma”
Avukat, memurun anlattıklarını dinledikten sonra kararlı bir şekilde konuştu:
“Gidip şikâyet edeceğiz. Kimse şahit olmaz diye düşünme. Senin bu şikayetin ileride açılacak davalarda altın değerinde olacak.”
Memur istemese de ikna oldu.
Miami Polis Departmanı’na gidildi.
İfade alınırken memur bir detay fark etti:
Bu saldırıdan önce ifade alan polislerin aynı iki kişi olduğunu…
Avukat, önceki ifadenin o gece gazetecilere ve başkana nasıl sızdığını hatırlayıp uyardı:
“Bu ifade bir daha dışarı sızmasın.”
Polisler bozuldu, “Biz yapmadık” dediler.
O an için öyle görünüyordu; ama ilerleyen günlerde gerçek ortaya çıktı:
İfadenin dışarıya servis edilmesi, polislerden değil, memurun ifadesini bizzat takip eden Türk asıllı amir Oğuz Kalleşoğlu’nun işiymiş.
Unutulan Bir Kamera, Yalanı Yakan Bir Işık
Ertesi gün memur işe gidince yöneticisi sordu:
“Başkanı şikâyet mi ettin?”
Demek ki yine sızmış…
Hem de hız rekoru kırarak.
Konu savcılığa intikal etti.
Başkan ifadeye çağrıldı.
İnkar etti:
“Ben o memurla hiç görüşmedim.”
Savcı polis gözetiminde ofis katının kamera kayıtlarını istedi.
“Bulunamadı” dendi.
Ama polislerden biri fark etti:
Bir kamera sökülmeyi unutulmuş.
Ve o kamerada, başkanın memurun odasına girerkenki görüntüleri apaçık duruyordu.
Başkan bu kez geri adım attı:
“Evet görüştük… ama bir tartışma olmadı.”
Yani ifadesini, delile göre anlık olarak şekillendiren bir politik teflon.
Memurun o an aklına gelen tek cümle bu oldu:
“Yalanları yüzlerine yapışmıyor… Teflon gibi.”
Ve Perde Şimdilik Kapanırken…
Miami’de bir gün daha, memur için mücadele, okur için merak, adalet için ise hâlâ eksik bırakılmış bir sayfa olarak sona eriyor.
Arkası yarın…
Bu arada sizi unutmuş değilim:
Miami’nin ünlü gazetecisi Maykım Amca,
Tıfıs avukat,
TIFIL miami başkanı ve ailesini yetmeyecek sevgilerini…
Ve başkanın gölge adamı Colonel Ethan Sapp…
Merak etmeyin.
Sizin hikâyeniz daha başlamadı bile