Evet değerli dostlar, bu haftaki konumuz 6284 Sayılı Kanun. Nedir bu kanun? 8 Mart 2012 tarihinde meclisten geçerek 20 Mart 2012’de resmi gazetede yayınlanarak uygulamaya giren, adına ‘Kadını ve Aileyi Koruma Kanunu’ denen kanundur.

        Bu hafta kadınların hışımlarını biraz üstüme çekmek istiyorum. Olsun ben doğruları, doğru bildiklerimi yazayım da kimin hışmını üzerime çekersem çekeyim. Bu da benim karakterim, yapacak bir şey yok.

        Adı ‘Kadını ve Aileyi Koruma Kanunu’ ama bana göre tam tersine, erkeği mağdur etme ve aileyi parçalama kanunu.

        Bir kere baştan şunu belirteyim, kadın düşmanı değilim. Her yıl Atatürk’ün Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını verdiği gün olan 5 Aralık gününü ve 8 Mart Dünya emekçi kadınlar gününü kutlamak için meydanlarda olurum. Bunun böyle olduğunu beni tanıyan herkes bilir. Ama yukarıdaki iddiamı da her ortamda savunurum. Çünkü bu bir gerçek. Tekrar üstüne basa basa ve altını çize çize söylüyorum. Bu kanun erkeği mağdur etme ve aileyi parçalama kanunudur. Derhal ya tamamen kaldırılmalı ya da bir düzenleme getirilmelidir.

        Şimdi hukukçu arkadaşlar da kızacaklar; hatta şöyle biraz tepeden bakarak “Sen hukukçu musun, nereden biliyorsun bunları?“ dediklerini duyar gibi oluyorum. Güneşin nereden doğup nereden battığını bilmek için gök bilimci olmaya gerek yok sanırım. Çünkü her gün görünüyor.

        Evet değerli dostlar, ben bir 6284 mağduruyum. Hem de bir değil iki kere. Gerekirse kişilerin isimleriyle birlikte konuyu açar ve nasıl olduğunu da yazarım. Hiç çekinmem. Ama konuyu şahsileştirmek istemiyorum.

         Bir kere 34 yıllık evli birisiyim. Yazılarımı ilk okuyan ve en çok eleştiren kişi de eşimdir. Ondan çekinmeden mağduriyetimi buraya aktarabiliyorum. Çünkü haklılığıma sonuna kadar inanıyorum.

        Şöyle ki, sen ağzınla kuş tutsan kadının beyanı esastır. Bitti. Evrensel bir kural olan SAVUNMANIN KUTSALLIĞI’na ne oldu? Erkeğin ifadesi bile alınmadan hüküm veriliyor. Vali, kaymakam, emniyetten bir komiser veya bir jandarma dahi erkeği cezalandırabiliyor. ‘Bey efendi sen bu kadından iki ay uzak duracaksın’ diyor. Çünkü kadını rahatsız etmişim. ‘Yapmayın, etmeyin yok öyle bir şey’ desen de yararı yok. Ya iftiraysa! ‘Hayır, kadın böyle söyledi.’

        Apartman komşumsa ‘Evini terk etme ve mahalleye üç ay girmeyeceksin’ cezası verildi. Kadın benim iş komşumsa, aynı caddede ikimiz de esnaf isek!. Ya da aynı iş yerinde çalışıyorsak. ‘Olsun, iş yerini terk edeceksin. Caddeye bile girmeyeceksin’ dendi. ‘Peki kadın eşimse?!’ Evimi, mahallemi terk edecekmişim. Çocuklarını görmeyecekmişim. Nerede kalacağımın, çocuklarımı özleyeceğimin hiçbir önemi yokmuş. Ya eşim eve erkek alırsa!? Delillendirip mahkemeye verecekmişim. Hoş bu alnı secdeye değen iktidar zinayı serbest bıraktı.

       Değerli dostlar sakın bir kadınla asansöre binmeyin. Sakın toplu taşımada kadının yanındaki koltuk boşsa oturmayın. İş yeri sahibiyseniz sakın kadın çalıştırmayın. Her an her yerde bir kadının iftirasına maruz kalabilirsiniz. Çünkü kadının beyanı esastır. Böylelikle SAVUNMANIN KUTSALLIĞI yok oldu.

        Şimdi gelelim kanunun yürürlüğe gireli kadını ne kadar koruduğuna.  2011 yılındav130,  2012’de 145,  2013’de 231,  2014’de 291, 2015’de 293, 2016’da 289, 2017’de 353, 2018’de 279, 2019’da 474, 2020’de 266, 2021’de 280, 2022’de 334 kadın öldürülmüş. Demek ki bu kanun kadını koruyamamış. Periyodik bir şekilde kadın cinayetleri artmış. Bunun başka bir yöntemi olmalı Bir tarafı koruduğunuzu sanırken bir tarafı mağdur etmekle olmuyor.

       Bir kere şunu aklımıza sokmalıyız; ceza vererek, cezaları arttırarak suçu önlemenin imkanı yoktur. Suçun maddi temeli orada dururken olmaz. Bunun maddi temeli de eğitim ve ekonomidir. Bu kanunla mevcut iktidar her alanda olduğu gibi kadın erkek diye toplumu ötekileştirerek bölmüştür.

        Derhal bu kanun ya kaldırılmalı ya da yeniden düzenlenmeli. Ne kadar absürt bir kanun delil yok, şahit yok, görüntü yok, savunma zaten yok ama ceza var.

        Hoşça kalın dostça kalın.