Her birimiz eskiyi özlediğimizi sürekli dile getiririz.

Dile getirdiğimiz özlemi yaşamanın kendi elimizde olduğunu unuturuz.

Bizim çocukluğumuzda Şeker Bayramı telaşı bayram yaklaşınca başlardı. Bir taraftan bayramlık kıyafetler hazırlanırken diğer yandan yiyecekler hazırlanırdı.

Her evde ayrı bir hazırlık olurdu. El yapımı su börekleri, baklavalar, sütlaçlar hazırlanmaya başlardı. Misafirler için şeker ve çikolatalar alınırdı.

Özellikle evin çocuklarına bayramlık kıyafet alınırdı. Çocukların kıyafetleri başuçlarına asılırdı. Ayakkabıları yastığın yanına konurdu.

Arefe suyu ile banyolar yapılırdı. Artık hazırlıklar tamamlanmış, evin erkekleri sabah bayram namazında kalkmak için uykuya dalardı.

Sabah erkenden kalkılırdı. Bayramlıklarımızı giyerdik. Erkekler camiye giderlerdi. Otobüs, kamyon, traktör gibi fazla insan taşıyacak büyük araçlar camilerin önüne sıralanırdı.

Bayram namazı bitince, otobüs, kamyon ve traktörlere biner camiden çıkanlar hep birlikte mezarlığa giderdik. Mezarlıkta herkes aile, akraba ve komşularının mezarlarını ziyaret eder, dualarını okurdu. Son olarak mezarlık dışından bütün ahrete göçmüşlere dualar okunurdu. Sonra geldiğimiz araçlara binip, araçların bizi bırakacağı yere gelirdik. Oradan da evlerimize dağılırdık.

O yıllarda genelde ataerkil aile olarak yaşanırdı. Akrabalar birbirine yakın otururdu. Bayram sabahının ilk yemeği akrabalar içinde yaşça en büyüğün evinde toplanır. Herkes karınca kararınca hazırladığı yiyeceklerden yemek yenecek eve toplardı. Bütün akrabalar yemeğin toplandığı eve gelir. Kalabalık sofralarda bayramın ilk yemeği yenirdi.

Bayram yemeği sonrası akrabalar en büyükten başlayarak orada bayramlaşırdı. Bayramlaşma bitince herkes evine giderdi.

Şeker Bayramı çocuklar için ayrı güzellikte ve özeldi. Her çocuk evdeki aile büyükleri ile bayramlaşır aile büyüklerinden harçlıklarını alırdı. Sonrada sanki gizli bir el komşularına bayramlaşmaya gitme vaktinin geldiği işaret eder, birden sokaklar çocuk sesleri ile dolardı.

O sokaktaki her çocuk akraba ve komşuları ziyaret eder, bayramlaşırlardı. Akraba ve komşular kendi belirlediği durumlarına göre harçlık veya şeker ile ödüllenirdi.

Sokakta görülen büyüklerle muhakkak bayramlaşılırdı. Görmemezliğe gelmek büyük ayıptı. Bayram süresince her gördüğünle bayramlaşmak adettendi.

Aile büyükleri de kendilerinden yaşca büyük yakın komşularını ziyaret eder, onlarla bayramlaşırdı. Akrabaya gidilecekse ailenin her ferdi o ziyarete katılmak zorunda idi.

Zamanla insanlar farklı ihtiyaçlardan dolayı, yurt dışına veya başka şehirlere gitmek zorunda kaldılar.

Göçler ilk zamanlar bayramların tadını bozmamıştı. Farklı şehirlerdekiler bayramlarda ailelerinin yanına gelir, aynı coşku ile bayramlar devam ederdi. Yurt dışındakilerde ellerinden geldiğince izinlerini bayrama denk getirmeye çalışırdı.

Aradan yıllar geçtikçe göçler çoğaldı. İnsanlar doğup büyüdüğü topraklardan uzaklaştı. Şehirlerde yaşayanlar apartman dediğimiz yüksek binalara hapsoldular.

Teknoloji geliştikçe binalar daha da yükseldi. Binalar daha çok yükseldikçe birbirini tanımayan insanlar aynı binalarda oturmaya başladılar. Şehirlerde yaşayanlar kendilerince haklı sebeplerden memleketlerine yaptıkları ziyaretleri azalttılar. Birbirlerini tanımadıkları için bayram ziyaretleri azaldı ve zamanla herkes evinde kendi ailesi ile bayramlarını kutladı.

Evet teknoloji gelişti. Eskiden parasız olan toplumda her eve para girdi. Bunlar girerken de birçok şeyi götürdü.

Şimdide sosyal medyadan ah eski bayramlar vah eski bayramlar diye dövünüyoruz.

Peki şimdiki yaşam alanlarımızda eskiden olduğu gibi bayramları birlik beraberlik için kutlayamaz mıyız? Tabi ki kutlarız. Şu salgından kurtulunca herkes bunu deneyebilir.

En kısa zamanda salgınsız, sağlıklı, çocukların gözlerindeki sevincin artarak çoğaldığı nice bayramlarda buluşuruz.

Şeker tadında Şeker gibi bayramlar geçirmek dileğiyle, iyi bayramlar….