Çumra’ya yaklaşık otuz kilometre uzaklıkta olan Apa Kasabası yerleşik olduğu arazi üzerine baraj yapılınca eski Apa Köyü 1962’de bugünkü yerine taşındı.

Çumra’nın Apa kasabasında ve civar köylerde çok eski zamanlardan beri anlatılagelen bir efsane var.

Obruk Efsanesi…

Gerçi bu efsanenin farklı versiyonları farklı şehirlerde, Tataristan’da ve Kıbrıs’ta da anlatılır.

Obruk Efsanesi kısaca şöyledir:

Vaktiyle, Apa köyünün yakınında Obruk diye bir mahalle varmış. Çok eski zamanlarda bir gün, bu mahalleye dilenci kılığında bir ihtiyar gelmiş. Bir evin kapısını çalmış, kapıdan içeriye seslenmiş:

“Ev sahibi, ev sahibi! Bana yiyecek bir şeyler verin, bana bir hayrınız yok mu?” demiş.

Ev sahibi gelinin de beşikte bebeği varmış. “Beşiğin yanından kalkarsam çocuğum ağlar” diye İhtiyar Dilenci ’ye   bir şey vermek istememiş. Kapıdan bir an önce göndermek istemiş. Ev sahibi gelin:

“Verecek bir şeyim yok!” demiş.

İhtiyar Dilenci de:

“Yok mu kızım?” diye tekrar sormuş.

Gelin tekrar cevap vermiş:

“Yok Dede, yok!”

Bu cevap üzerine İhtiyar Dilenci:

“İnşallah, yağ ola koyulasın, obruk ola oyulasın, suyun içilsin de balığın yenilmesin!” demiş.

İhtiyar Dilenci bu sözleri söyler söylemez kaybolmuş. Kaybolur kaybolmaz da o mahallede aynı anda bir obruk oluşmuş.

Meğer dilenci kılığındaki ihtiyar, Hızır Aleyhisselam’dan başkası değilmiş. O zamandan beri obruğun balığı yenmez fakat vücudunda kaşıntısı olanlara şifa verdiğine inanılıp suyu içirilirmiş.

Hâlâ perşembe geceleri, Obruk’ un bulunduğu yerden beşik sesi ile gelinin ninni sesleri duyulurmuş:

“Bey babası gelir Şam’dan,

Bebeğin beşiği çamdan,

Yuvarlandı düştü damdan,

Bey babası gelir Şam’dan,

Ninni yavrum, ninni kuzum,

Kapıya gelen Hızır’mış da,

Biz bilemez imişiz,

Biz bu bedduaya nasıl uğramışız?

Ninni dudum, ninni kuzum…”

Bu efsanenin yörede anlatılan değişik bir versiyonu daha var. O da şu şekildedir:

Köye dilenci kılığında bir ihtiyar gelmiş. İhtiyar dilenci köylülerden yiyecek, içecek, barınak, vb. şeyler istemiş. İhtiyar dilencinin ihtiyacı son eve kadar karşılanmamış üstüne üstlük türlü türlü hakaretlere de maruz kalmış.

Nihayet son çaldığı kapıda ihtiyar dilenciye yardım edilmiş. Bu son hane, kimi kimsesi olmayan, fakir, tek çocuğuyla yaşayan bir geline aitmiş. İhtiyar dilenci bunun üzerine geline çocuğunu da alıp ardına hiç bakmadan kendisini takip etmesini tembih etmiş. Gelin çocuğunu alıp ihtiyarı takip etmiş. Köyü çıkıp giderlerken ihtiyar dilenci köye beddua etmiş.

İhtiyar dilenci meğer Hızır Aleyhisselam’mış. O anda köy, içinde yaşayanlarla birlikte suyla dolmuş.

Bazı anlatımlarda ise gelinin, Hızır’ın “ardına bakma” yasağını ihlâl ettiği için oracıkta taş kesildiği söylenir.

Efsaneyi anlatanlar o gölden bazı zamanlarda çeşitli seslerin geldiğini söylerler.