Anadolu’da, özellikle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da halk arasında çok tanınan, efsaneleşen gerçek bir hikayedir Mem ü Zin.

     Doğruluğu, iyiliği, suçsuzluğu, zayıflığı ve çaresizliği Mem ile Zin’ in karakterlerinde, kötülüğü, ikiyüzlüğü, fitne ve fesatçılığı, dalkavukluğu Bekir’in karakterinde toplayan hikâye, Arapça, Farsça, Fransızca ve Rusça’ ya çevrildi. Hikâye beyazperdeye de aktarıldı.

     Mem ile Zin arasında Cizre’de1450-1451 yıllarında yaşanan aşk hikayesi, Şeyh Ahmed-i Hani tarafından 240 yıl sonra manzume olarak kaleme alındı. 

     Efsaneleşen ve ünü Türkiye’yi aşarak Dünya’ya yayılan hikâye kısaca şöyledir:

     Cizre Beyi Mir Zeynuddin’in Zin ve Siti adlarında çok güzel iki bacısı vardı. Zin beyaz tenli ve beyin canciğeri gibiydi. Siti ise, esmerimsi ve bir selvi gibiydi. Tacdin, Beyin Divan Vezirinin oğluydu. Hikâyenin ana kahramanı Mem ise Divan katibinin oğlu ve Tacdin’ in ahiret dostuydu.

     Bey, Nevruz günü kır eğlencelerine izin verince, ahali giyinip kıra gider. Mem ile Tacdin de kız kıyafetleri giyinip eğlenceye katılırlar. Zin ile Siti de erkek kıyafeti giyerek eğlenceye katılırlar. Mem ile Tacdin, insanları seyrederlerken, bir anda iki erkek kıyafetli insan görürler. Mem Zin’e, Tacdin ise Siti’ye o anda âşık olur. Mem ve Tacdin erkek kılığındaki kızları görür görmez yere düşüp bayılırlar.

     Siti ile Zin, baygın yatan kadın kılığındaki erkekler sezmeden kendi yüzüklerini onların parmaklarına takarlar, onların yüzüklerini de alıp kendi parmaklarına takarlar. Başka insanların gelmesi ile onları terk edip ayrılırlar.

     Bir iki saat sonra Mem ile Tacdin ayrıldıklarında herkesin evlerine gitmiş olduklarını ve kendilerinin bezgin ve sersem halde olduklarını fark ederler. 

     ” Acaba nerede hastalandık biz. Hangi savaşta yaralandık biz” diye birbirlerine bu başlarına gelen olayı anlatırlarken; Tacdin, “Kardeşim, elinde bir mücevher var üzerinde de Zin adı kazılmış” der. Mem de onun parmağında bulunan üzerinde Siti yazılmış bir yüzük görür.

     Siti ile Zin başlarına gelen olayı gizlice dadılarına anlatırlar. Dadı Mem ve Tacdin’e giderek yüzükleri geri ister. Tacdin yüzüğünü geri verse de Mem yüzüğünü vermeyerek:

     “Bununla yaşıyorum ben” der.

     Mem ve Tacdin’e âşık olan iki kız kardeş, dadılarını sabırsızlıkla beklerler. Dadı dönüşte Siti ve Zin’e durumu anlatınca aşkları daha fazla alevlenir.

     Aşkları had safhasına ulaşan Mem ile Tacdin, arkadaşlarına başlarına gelen halleri anlatırlar. Bunu duyan arkadaşları önce Tacdin için bazı büyük Cizre alimleri ve beylerle beraber Cizre Bey’i Mir Zeynuddin’in huzuruna dünür olarak çıkarlar, Siti’yi Tacdin’e isterler. Bey münasip görüp kız kardeşini Tacdin’e verir. Tacdin ve Siti için yedi gün yedi gece düğün yapılır, ziyafetler şölenler tertip edilir.

     Tacdin ve Siti’ nin yardımıyla Mem ve Zin sık sık görüşmeye başlarlar. Fakat Bey’in Bekir adında fitneci, dedikoducu, fesat aldatıcı, ikiyüzlü bir kapıcısı vardı. Bekir durumu fark eder, Tacdin’i ve Mem’i devamlı suretle Bey’e kötülemeye başlar. Bundan bir sonuç alamayan Bekir, başka şeyler tasarlayarak, “Efendim, Tacdin Zin’i Mem’e vermiş” diyerek Bey’i galeyana getirmeye çalışır ve amacına da ulaşır.

     Bey duruma çok sinirlenir. ”Gönlümde gerçekten Zin’i Mem’e vermek vardı lâkin and içerim ki Zin’i, Mem’e vermeyeceğim. Başından bezmiş olan varsa, işte Zin, istesin bakalım” der.

     Bir gün Bey ve Cizre halkının tamamı kıra ava giderler. Mem o gün bir yere ayrılmaz, Zin, hükümdar ağabeyi Mir Zeynuddin’in bahçesine gider. Çoktandır Zin’i takip eden Mem, Zin’in bahçeye girdiğini görünce kendisi de bahçeye dalar. İki aşık bahçede buluşurlar.

     Bey avdan döner bahçede Mem ve Zin’i yakalar. Bey, Mem’i zindana attırır. Mem bir sene kadar zindanda kalır.

     Bey, kardeşi Zin ile durumu konuşur. Mem ile Zin’in aşklarının ilahi olduğunu anlar. Bey, kardeşine Mim ile evlenebileceğini söyler. Zin sevinçle, Mem’i çıkartmak için derhal zindana koşar. Mem’i bulur ve Bey’in evlenmelerine müsaade ettiğini söyler.

     Lâkin Mecnun’un Leylâ’sını ararken Mevla’sına kavuştuğu gibi Mem de Zin’e kavuşacağı günü beklerken ilahi aşkı bulur.

     Mem şöyle der: “Sen beni görmek için değil, tatlı canımı almak için gelmişsin. Ölümü olan bey, bey değildir. Biz beylerbeyinin huzuruna çıktık” diyerek can verir.

     Mem’in ölüm haberi saraya ve şehre yayılınca Tacdin, Bekir’in karşısına dikilerek “Mem ölür de sen hayatta yeryüzünde mi gezeceksin” der, ardından kılıcını çekerek leşini yere serer.

     Bu acıklı aşk olayına çok üzülen Cizre halkı, Mem’in ölümüyle yasa bürünür.

     Hatunlar, perdeliler, örtülüler, fesliler, peçeliler ve herkes matem için karalar giyerler. Hatta daha öncesi siyah çarşaf yokken o günden itibaren çarşafları siyah giyme adeti ortaya çıkar.