Balıkesir’den Çanakkale’ye kadar Edremit Körfezi boyunca uzanan, Kazdağları, İsviçre Alpleri’nin ardından dünyada oksijen oranı en yüksek ikinci bölge olduğu söylenir.

     Kazdağları’nı görenler; “Şayet Dünya üzerinde bir cennet var olsaydı kesin Kazdağları’nda olurdu” derler.

     Bazen altın madenlerinden, bazen ağaçların kesilmesinden, bazen de kaçak yapılaşmalardan dolayı Kazdağları’ından son yıllarda sıkça söz edilir oldu.

     Ben bunların hiç birisini yazmayacağım. Kazdağları’nın adeta sembolü olan Sarıkız’dan ve efsanesinden söz edeceğim.

     Efsane dendiğine bakmayın siz. Gerçekten yaşanmış bir hadisedir Sarıkız Efsanesi.

     Efsane kısaca şöyledir:

     Sarıkız, Çanakkale iline bağlı Ayvacık’ın bir köyünde ailesi ile yaşayan sarı saçlı güzel bir kız çocuğudur. Küçük yaşta annesi vefat ettiği için babasıyla yaşayan kıza, babası başka bir yere göçelim der ve Kazdağları’nın eteklerindeki hikâyenin başladığı Akçay Kavurmacılar Köyüne yerleşirler. Geçimlerini çobanlık yaparak sağlarlar.

     Aradan yıllar geçer sarıkız büyüyüp çok güzel bir kız olur. Babası ise artık yaşlanmıştır. Sarıkız, maneviyatı sağlam birisi olduğu için babasını hacca gitmesi için teşvik eder. Ama günün şartlarında hacca gitmek o kadar da kolay değildir. Bu yolculuk bazen altı ay bazen de daha fazla sürmektedir.

     Yaşlı adam güzel kızını komşusuna emanet edip hacca gider.

     Bunu fırsat bilen köyün delikanlıları Sarıkız’a talip olurlar ama Sarıkız’ın gönlü hiçbirinde değildir. Bunun üzerine kıza iftira atarlar. Babası hac’dan gelir, kendisine ve kızına karşı köyün bir soğukluk içinde olduğunu fark eder. Bunun sebebini komşusuna sorduğunda kızı hakkındaki kötü söylentileri öğrenir.  Köyün örf ve adeti gereği kızını öldürmesi gerekir. Kızına kıyamayan baba, yanında birkaç tane kaz alarak Kazdağları’nın zirvesine kızını bırakır.

     Aradan yıllar geçer. Dağda yolunu kaybeden yolcular, kendilerine dillere destan güzellikte sarı bir kızın yardım ettiğini söylerler.

     Anlatılanlar üzerine Sarıkız‘ın babası dağın yolunu tutar, şimdilerde adı Sarıkız Tepesi olan yerde kazlarla ilgilenen kızını görür. Onu gören kızı çok mutlu olur. Babası namaz için abdest almak istediğinde ona su getirir babası suyun tuzlu olduğunu söylediğinde aceleden denizden aldığını söyler. Yönünü vadilere doğru dönüp tekrar su aldığını gören babası kızının ermiş olduğunu anlar. O anda Sarıkız siyah bir bulutun içinde kaybolur.

     Kızına iftira edildiğini anlayan baba köylülere beddua eder. İnanışa göre de Sarıkız’ın babasının bedduası nedeniyle bugün Kavurmacılar Köyünde kimse yaşamaz.

     Sarıkızın babası bu olay sonrası üzüntüyle daha fazla yaşayamaz ve vefat eder. Yöre halkı bu efsaneyi yaşatmak için hem babası hem kızı için dağın yassı taşlarından mezar yaparlar. Kazdağları’nda Sarıkız’ın babasının bulunduğu tepeye Baba Tepe, Sarıkızın olduğu yere Sarıkız Tepe denir.

“Açtım sadrımı;

Savur saçlarını,

Meltem olsun,

Ferahlatsın yüreğimi.

Çolpan çok uzaklardan göz kırpar,

Zeytin yeşili gözlerin içime akar.

İda’nın masum sürgünü,

Ah! Sarıkız…”