Büyük İslam Alimi Süleyman Hilmi Tunahan anılıyor (*)   * Son devrin büyük İslam alimi ve tasavvuf adamı Süleyman Hilmi Tunahan´ın vefatının 55. yıl dönümünde yurt içi ve yurt dışında milyonlarca talebesi tarafından kuran hatimleri ve dualarla anılıyor. *SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN KİMDİR ? Büyük islam alimi Süleyman Hilmi Tunahan´ın vefat yıl dönümü olan her yıl 16 Eylül tarihinde yurt içi ve yurt dışında milyonlarca talebesi tarafından kuran hatimleri ve dualarla anılıyor. Süleyman Hilmi Tunahan´ın hayatı ve hizmetleri ile ilgili bir çok bilgi, arşiv belgesi, kitap, belgesel ve yüksek lisans tezinden yararlanarak ilmi bir çalışma ve araştırma yapılarak aşağıdaki yazı hazırlandı. Son Devrin Büyük İslam Alimi ve Tasavvuf adamı Süleyman Hilmi Tunahan efendi hz. her yönü ile araştırılıp kamuoyuna açıklandı. SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN Hz. HAYATI VE HİZMETLERİ... SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN´IN HAYAT KRONOLOJİSİ: Süleyman Hilmi Tunahan, 1888 yılında Bulgaristan´ın Silistre vilayeti´nin Hazergrad (Razgrad) Kazasına bağlı Kemaller (İsperih) nahiyesi´nin Ferhatlar köyünde dünyaya geldi.İlk tahsilini Silistre´nin Satırlı medresesinde Babası Osman Efendi´nin yanında tamamladı. 1916 yılı Eylül ayında Fath Medresesi ( Sahin-ı Serman) medresesini 80 üzerinnden 76 puan alarak birincilikle bitirdi. 1916 yılı 30 Eylül ayında Medresetü´l -Mütehassisin´in Tefsir-Hadis bölümüne girerek Hafız Ahmet Paşa´dan ders okumaya başladı. 1919 yılı 27 Mayıs´da Medresetül Kuzat ( Hakim yetiştiren medrese)´den devrin tüm ilimlerini öğrenmek için girdiği Süleymaniye Medresesinden birincilikle mezun oldu. 1918 yılında İstanbul müderrisliği ruusuna (Ders-i Ammlığı´na) ,Bugünün ilim adamlarına verilen en büyük ilmi ünvan olan Ordunaryüs Profösörlük ünvanının sahibi oldu. 1924 yılında Tevhit-i Tedrist kanunu yürürlüğe girmesi ile bütün Medreseler kapatıldığı için dersiamlar ve müderrislerle beraber Süleyman Efendi´nin´de vazifesine son verilerek Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından İstanbul vaizliğine tayin edilerek İstanbul´un bütün camilerinde vaz olark ilim ve irşad vazifesini ifa etti. 1936 yılında dini ilimleri öğretmenin yanında manevi ilimleride öğretmek üzere Silsile-i saadat´ın 33 halkası olarak ,Madden Selahaddin İbni Mevlana Siracüddin, manen İmamı Rabbani Hz. bağlı olarak manevi irşad vazifesine başladı. 1939 Yılında İlim ve irşad vazesini çekemeyenler tarafından ihbar edilerek İlk defa tutuklandı. yapılan tüm baskılara ve takibatlara rağmen ilim öğretmeye başladı vaizlik maaşını talebelere vererek yüzlerce kişiyi okutup ilim adamı olarak yetişmesini sağladı.1944 yılında İkinci defa tutuklanarak Birinci Şube tabutluklarında,bu defa 8 günlük bir işkenceye tabi tutuldu. O günkü hükümet tarafından 1946 yılında Vaizlik belgesi resmen elinden alındı. 1949 yılında kuran Kurslarının açılmasına sınırlı da olsa müsaade eden kanun yürürlüğe girdi, Süleyman Efendi Hazretleri´nin ilim öğretme faaliyeti bir nebza rahatladı.Talebelerine büyük önem vererek,onlara değer verdiğini göstermek için " Sizler benim Müsteşarlarımsınız " derdi. Talebeleri´nin Maddi ve menevi ilmlerin yanında, Beşeri,Tarih,İktisadi ve Genel kültür sahasında yetişmeleri ile bizzat ilgilenir Ülke ve Dünyya gündemini takip edip, o günün fikir gazetelerindeki Dış ve İç Politika yazarları´nın makalelerini sıra ile talebelerine okuturdu. Necip Fazıl Kısaküreğin yayınladığı Büyükdoğu gazetesine bizzat vaizlik´den aldığı maaşından vererek destek olurdu. 1950 yılında hükümet tarafından vaizlik belgesi yeniden iade edilir.Bugün bir çok kişiye örnek ulurcasına ,yaşlı ve hasta haline rağmen günde 4 vasıta değiştirerek hem talebe okuttu ve hemde İstanbul´un önemli camilerinde resmen vaizlik yaptı. 1951 Çamlıca´da Konya Lezzet Lokantası sahibi Mustafa Bey´in tahsis ettiği yerde ilk düzenli Kur´an Kursu hizmetleri başladı. Bu kurslardan yetişen yüzlerce talebe Diyanet İşleri Başkanlığı´nın açtığı Mütfü, Vaiz ,Kuran Kursu öğretmeni,İmam ve Müezzinlik imtihanlarında başarılı oldular.Tarihinde ilk defa İstanbul´un büyük camileri´nin kürsüleri ,Süleyman Efendi´nin yetiştirdiği talebeleri sayesinde genç vaizler tarafından dolduruldu. Diyanet İşleri Başkanlığın´da 1950´li yıllarda görev yapan yetkililer, yaptığı hizmetlerden dolayı Süleyman Hilmi Tunahan´a büyük ilgi ve sevgi gösterirler, Niçin kitap yazmadığını sordukarında onlara şu cevabı verirdi " Ben tozlu raflarda duran , kesekağıdı olarak satılan bir çok kitap gördüm, ben canlı kitap lar yazıyorm, onlar hiç bir zaman tozlanmayacak sürekli kendisini okutturacak " derdi.Kendisi tarafından yazılan ve kısa sürede Kuran-ı Kerimi okumayı öğreten Elf cüzü büyük ilgi görmektedir. 1956 yılında Süleyman efendi; Cezayir halkı´nın Fransız sömürgecilera karşı verdiği özgürlük mücadelesine manevi destek vermek için Camilerdeki vaazların da" Cezairli Müslüman kardeşlerimize dua edelim" dediği için, defalarca karakola çağrıldı ve ifade verdi. 1957 yılında Bursa´da gerçekleşen mehdilik hedisesi üzerine iftiraya uğrayarak haksız olarak tutuklandı ve Küthya Hapishanesi´nde 69 yaşında 59 gün tutuklu kaldı. İdam talebiyle yarğılandı mahkeme tarafından suçsuz bulunarak berat etti. İftiralar yüzünden haksız yere tutuklanıp işkence ve caza görmesine rağmen hiç bir zaman Devlete küsüp,düşman olmadı.Talebelerine Devletin önemini anlatırken ; Devlet idaresindeki bazı gafil ve kendini bilmez idareciler yüzünden devlete düşman olunmaz.Devlet hepimiz için önemli diyerek devlete sevgi ve saygısını ifade ederdi. Medresede okurkan Çanakkale savaşlarına katıldı. İkinici Dünya savaşının Türkiyeyi tehdit ettiği dönemlerde geceleri Çamlıca tepesine çıkarak Düşmanların Türkiye´ye saldırmaması için karların üstünde saatlerce dua ve niyazda bulunduğu bizzat gören talebeleri tarafından ifade edilmiştir. 1959 yılı´nın 16 Eylülün´de Ahirete intikal ettiğinde arkasında onlarca kuran kursu ve yüzlerce Müftü, Vaiz, Kuran Kursu öğretmeni, İmam ve müzzin olarak görev yapan talebeleri vardı. Talebelerine birde vasiyetde bulunurdu, Benden öğrendiğiniz ilmi en az 10 kişiye hiç bir maddi menfat gözetmeden öğretmesseniz kıyamet günü on parmağım yakanızda olacaktır. diyerek talebelerine ilim öğretmeyi vasiyet etmişti.Türbesi İstanbul karacaahmet mezarlığında bulunmaktadır. OSMANLI´NIN DEVLET OLMASINDA DİN ,İLİM VE TASAVVUF ADAMLARININ ÖNEMİ... Türk islam medniyetinin dünya coğrayasına yaylılmasında din ve tasavvuf adamları önemlli görevler üstelenmişlerdir. Dünyanın bereketli toprakları olan ata yurdumuz Türkistan ve Buhara´dan Anadoluya gelen Hocaahmet Yesevi ve Şahınakşibendi hazretlerinin talebeleri gönülleri feth etmiştir. Manen feth edilen Anadolu toprakları üzerinde Selçuklulardan ,Osmanlıya asırlarca süren Türk islam hakimiyetinde muhteşem medeniyetler kurulmuş Şeyh Edebali?nin Osman Bey?e ünlü nasihatı. Osmanlı?yı besleyen cevherin kaynağı. Bu kaynak, Anadolu?nun sosyal hayatına anlam veren alimer ve dervişler kadrosudur. Hac-ı Bayram Veliler, Mevlanalar, Yunus Emreler,Dursun Fakihler,Emir sultanlar, Akşemseddinler ve daha nice gönüller sultanı... Osmanlı devleti armasındaki semboller´de Osmanlı´yı Cihan devleti yapan ilkelerin ne olduğunu da açıklar. Arma üzerindeki sembollerden Güneş halifeliği, ay padişahlığı, silahlar devletin gücünü, çiçekler sevgiyi, terazi adaleti, kitap hukukun üstünlüğünü, ayın içindeki yazı ise Osmanlı padişahlarının Yüce Allah tarafından başarılı kılınmasını ve onlara yardım edildiğini ifade eder. Oğuz Türkleri´nin bir kolu olan Bozoklar´ın "Günhan" kolu´nun Kayı boyundan gelen Osmanlılar, Selçukluların dağılmasından sonra Söğüt ve Domaniç´de kurdukları Beylik Gazi Süleyman Paşa´nın 1357 yılında Rumeli toprağı olan Gelibolu´nun Bolayır beldesine geçmesi ile cihan devleti olma yoluna ilk adımlarını atmışlardır. 36 Padişah, 219 Sadrazam ve 129 Şeyhül İslam´ın idaresinde 3 kıtada 623 yıl hüküm süren osmanalı 23 milyon m2´lik toprak üstünde Rumeli ve Anadolu beylerbeyliğine bağlı 34 Eyalet ve 377 Sancakta çok uluslu ve çok dinli milletleri asırlarca bir arada idare etti. Osmanlı coğrafyasında, bugün değişik isimlerde kurulan 50´ye yakın millet devlet olmalarını Osmanlıya borçlu... SÜLEYMAN EFENDİ´NİN DEDESİ SİLİSTREYE NEREDEN GELDİ? Ortaasya´den gelip Anadolu´yu vatan yapan Rumeli topraklarına Türk İslam medeniyetini taşıyan gönüller sultanı alep erenlerin hizmetleri unutulur mu ? İşte bu gönüller sultanlarından birisi´de Ortasaya´nın ilim ve medeniyet şehri Buhara´den getirilip Fatih Sutan Mehmet tarafından Rumeli yerleştirdiği Seyyitler zincirinden oln Hoca Zade alisaninin Tunaboylarında yaptığı hizmetlerde unutulmaz. Fatih Sultan Mehmed Han, Tuna boylarını fethettiği zaman, bu topraklara yerleştirmek istediği Türkleri çok titiz bir seçime tabi tutar. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)´in neslinden olan insanları titiz bir araştırmayla tesbit edip himayesine alıyordu.Orta Asya´dan davet ettiği İdris Bey de Seyyidlerden idi. Fatih Sultan Mehmed Han, İdris Beyi kız kardeşi ile nikahlayarak Tuna boylarına "Tuna Hanı" olarak vazifelendirdi. Süleyman Himi Tunahan Hazerleteri´nin büyük dedelerinden de olan hocazade İdris bey Tunahanı olarak bölgeye idareci olarak yerleşmiş. Hocazede ailesi yüzyıllar boyu Tunaboylarında askeri ve dini ilimler sahasında Osmanlı yönetimine hizmet etmiş.Türk İslam medeniyetinin Tuna boylarına yayılmasına büyük katkıları olmuştur.. Osmanlı;23 milyon m2´lik cihan devleti coğrafyasında yaşayan insanları asırlarca huzur ve barış içinde idare etmelerini Hocazede ailesi gibi hizmet ve gönül erleri olan Alp erenlere borçlu. Gönül Erleri´nin dini, İlmi ve askeri sahada yaptığı hizmetler sayesinde Rumeli ve Balkan toprakları asırlarca huzur ve barış içinde yaşamış Osmanlı; Makedonya´da 519, Bulgaristan´da 485, Arnavutluk´da 433,Bosna-Hersek´de 415, Sırbistan´da 419, Romanya´da 340, Yunanistan´da 453 yıl, ırk, dil ve din ayrımı gözetmeksizin insanları huzur ve barış içinde nasıl yaşattığı bugün bile merak edilip araştırılmakta... Gönüller Sultanından ilham ve feyz alan Osmanlılar Rumeli´de kaldığı süre içinde Yoguslavya bölgesinde 6616, Bulgaristan´da 3339, Yunanistan´da 3771, Arnavutluk´da 1015, Macaristan´da 724 ve Romanya bölgesinde 234 vakıf eseri yaparak insanlığın hizmetine tahsis etmesi Türk-İslam medeniyetinin ihtişamını gösteriyor. Osmanlılar tarafından şehir haline getirilen; Nazlı Budin , Prizren, Üsküp,İşkodra, Gümülcine, Selanik, Kavala,Kalkandelen, Piriştine, Sofya, köstendil, Vidin, Rusçuk, Şumnu, Köstence, Plevne, Niğbolu, Kırcalı, Hasköy, Filibe,Razgrad ve Silistre gibi Rumeli ve Tunaboylarında yüzlerce Osmanalı şehrinin kurulmasına öncülük eden işte gönülerleri´nin verdiği ruh ve heyecandır... SÜLEYMAN EFENDİ´NİN DOĞDUĞU BULGARİSTAN VE TUNA BOYLARI Süleyman Efendiyi tanımak ve hizmetlerini anlamak için, önce ailesinin hayat sürdüğü, çocukluk yılları ve ilk tahsilini yaptığı Tuna boylarını ğrenmek gerek. Tunanehrinin Süleyman Efendinin hayatında ayrı bir anlamı var. Süleyman efendi Soyadı kanunu çıktığında Tunahan soyadını atası İdris beyin Tunahanı olarak vazife yaptığı Tuna nehrinden almayı tercih etmişti... Tunaboyları Osmanlı Türk tarihinde çok önemli yere sahip. Tununehri bir anlamda Osmanlı´nın Anadolu´dan Viyanaya kadar uzanan büyük bir medeniyeti kurduğu bölge. Almanya´nın Dunaueşingen şehrindeki Karaormanlardan doğan Tunanehri 2800 Kilometre yol aldıktan sonra kara denize dökülür... muhteşem Tunanehri kenarınada en uzun süren ve en kalıcı medeniyeti kuran Osmanlı Türk tarihi ile Tunanehri birlikte anılmış. Tunanehri üzerine şiirler yazılmış,Tuna nehri Roman ve hikayelere konu olmuş.. Edebiyatçılarımıza ilham , Akıncılara güç kaynağı olmuş. Tunanehri küffara geçit vermezken, müslüman Türk akıncıları ve Asker-i hümayunu viyana kapılarına ulaştırmış.. Tunanehri ile ilgili yazılıp söyleneneck çok şey var. İşte en önemli tesbitlerimzden birisi. Osmanlı akıncıları Silah kuşanarak Tunanehri üzerinden geçtiği sayıların miktarı ölçüsünde kendilerine rütbe verilirdi. Tuna nehrinin suladığı, İsmailiye, Dobriç, Köstence, Babadağ, Silistire, Ruscuk´u, Vidin, Budin´den ta Viyaneya kadar uzanan bereketli ovalar ve verimli araziler... Tunanehri Osmanlı döneminde daha berektli olmuş ve Tunaboyları en huzurlu dönemini Osmanlılar zamanında yaşamıştı. Tunanehri Balkanlar ve Rumeli topraklarına veda etmesininde sembolüdür. Pilevne kahramanı Gaziosman paşanın kahramanlıklarını anlatan Tunanehri akmam diyor marşı Tunaboyları ve Rumeli topraklarına vedamızıda yansıtıyor. Hizmet erlerinin kurduğu Rumeli ve Tunaboylarındaki Osmanlı şehirlerindeki binlerce Osmanlı vakıf medeniyetine ait eserler bütün vefasızlığa rağmen geçmişin ihtişamını haykırıcasına dim dik ayakta...Rumeli ve Tuna boylarında Türk islam medeniyeti kurulmasına vesile olanlardan biriside Süleyman Hilmi Turahan´ın dedeleri olan Hoca zade ailesiydi.. Bulgaristan´ın asırlarca Türk hakimiyetinde kalmasının bu insanların gayretleri, Bulgarlara örnek olan yaşantıları ile mümkün olduğunu söylemek yanlış olmaz. Süleyman Hilmi Tunhan İdris Bey´in neslinden 1888 yılında Silistre vilayeti´nin Razgrad ilçesi esk adı İsperih olan Kemallar nahiyasine bağlı Ferhatlar Köyünde Kaymak hafızın torunu Hocazade Müderris Osman Efendi´nin 4. erkek evladı´nın en küçüğüdür. SÜLEYMAN EFENDİ´NİN BABASI VE İLK HOCASI OSMAN EFENDİ´NİN RÜYASI Süleyman Hilmi Tunahan´ın büyük bir alim olacağı hakkında önemli bir çok kaynak vardır. İşte bu kaynakmlardan birisi babasına aittir.. "Osman Efendi, gençlik çağında İstanbul´da tahsilde iken bir rüya görür. Rüyasında vücudundan çıkan bir parça gökyüzüne çıkar ve etrafa ışıklar saçar. Osman Efendi, bu rüyayı kendi sulbünden gelecek hayırlı bir evlada yorar. Dünyayı ma?nen aydınlatacak bir evlada yorar. Memleketi olan Silistre´ye döndüğünde evlenir ve rüyasının tecellisini beklemeye başlar. Osman Efendi´nin Fehim, Süleyman Hilmi, İbrahim ve Halil isimli dört erkek evladı dünyaya gelir. Osman Efendi, Süleyman Hilmi dünyaya gelip büyümeye başlar başlamaz tesbit ettiği alametlere göre bütün ümidini ona bağlıyor.Süleyman Hilmi Tunahana babası Osman Efendi, büyük bir hürmet göstermekte ve odasına geldi zaman "Buyurun Süleyman Efendi oğlum" diye ayağa kalkmaktadır. Süleyman Efendi, bu halden öylesine mahçup olmaya başlamış ki, babasının huzuruna girmek için onun başını eğerek kitab okuduğu, mazgala kahve sürdüğü veya geleni göstermeyecek bir işle meşgul olduğu anları seçmeye başlamıştır. Nakledilen bu bilgilerden hareketle Türk kültüründe rüyaların önemli bir yeri olduğunu söylemek mümkündür. Süleyamlan Efendi´nin doğum yeri, çocukluk yıllarını geçirdiği Osmanlı´nın Rumeli eyaletıne bağlı olan Bugünkü Bulgaristan´ın Deliorman Bölgesine gidiyoruz... Deliorman´ın merkezi Razgrd´dayız.. Bugünkü İsperih olan kemaller adeta yem yeşil ormanlarla kaplı.. Bir orman denezini andıran bu bölgye Türkler Doluorman adınıda vermişler.Doluorman Bölgesi´nin bereketli toprakları geleceğin büyük islam Alimi Süleyman Hilmi Tunahan gibi cihan şümul bir din adamının yetişmesinde çok büyük katkısı olmuş. Bereketli Doluorman toprakları tarih boyu Türk milletine Ünlü Askerler, Alim ve fazi din adamları ve Türkün adanı dünyaya duyuran Kocayusuf gibi Pehlivanlar´da yetiştirmiş.. Asırlarca Rumeli ve Tunaboylarının manevi bekçiliğini yapan Demirbaba tekkesi bile Kemaller kasabasında... Bu günün Bulgar Devlet yöneticileri bile tarhi tekkeyi koruma altına almış..... Türkler tarafından adı konan Doluorman bölgesinin eski adı Kemaller olan İsperih belediye Başkanı Adil Reşitoğlu´nun Süleyman Hilmi Tunahan´ın doğum yeri Ferhatlar köyü´nün kuruluşu ile ilgili önemli bilgiler veriyor.. NECİP FAZIL KISA KÜREK´DEN ÖNEMLİ ARAŞTIRMA Büyük Şair Necip Fazıl, Süleyman Efendi´nin damadı Kemal Kacar´dan dinlediğini şu sözler çok önemlidiri. ..."Osman Efendi, oğlu Süleyman Hilmi Tunahan´a bağladığı ümidden dolayı onun yetişmesi için hiç bir fedakarlıktan kaçınmamıştır." Süleyman Hilmi Tunahan´ın satırlı medramkasinde gördügü tahsil hayatı sicil özetindeki bilgiler çok net bir şekilde yşu yşekilde igfaded edelkiyiti. "Kasaba-i Mezkure Mekteb-i Rüşdiyesinden neş´et ettikten ve Satırlı Medresesinde bir miktar ulum-u Arabiyye tederrüs eyledikten sonra..." i "Oğlum, Usulü Fıkıh ilmine iyi çalışırsan, dininde kuvvetli olursun. Mantık ilmine iyi çalışırsan ilminde kuvvetli olursun." Süleyman Efendi´nin sicil özeti´ndeki bilgilere göre İstanbul´daki tahsil hayatı şöyledir: SÜLEYMAN EFENDİ TAHSİL İÇİN İSTANBULA GELİYOR... "Dersa?adet´e gelerek Fatih Cami-i Şerif´i Dersiâmlarınlarından Bafralı Ahmed Hamdi Efendi´nin halka-i tedrisinde ulum-u âliye-i Arabiyye tahsilini bi´l-itmam ahz-ı icazete muvaffak olmuş ve dahil olduğu Medrese-i Süleymaniye´den icazetname alarak neş´et etmiştir. Rüşdi Şehadetnamesiyle Ahmed Hamdi Efendi´den aldığı icazetnamenin Fatih Harik-i Kebiri´nde muhterik olduğu, Türkçe ve Arapça tekellüm ve kitabet eylediği tercüme-i hal varakasında münderictir". Bu tarihi belgeler Süleyman Himi Tunahan´ın devrin en önemli eğitim kurumlarını başarı ile bitirdiği ve diplama aldığını göstermekte. Süleyman Hilmi Tunahan Hazreteti´nin İstanbul´daki tahsil hayatının 4 ana başlıkta şöyle özetleyebeliriz. 1- Fatih medresesi Dersiâmlarından Bafralı Ahmed Hamdi Efendi´den Ders ve İcazet Alması 2 Darü´l-Hilafet-i Ali (Sahn) Kısmındaki Tahsil Hayatı 3-Medresetü´l-Mütehassısin (Süleymaniye Medresesi)ndeki tahsil hayatı 4- Medresetü´l-Kuzat (Hukuk Fakültesi) Tahsili Bu bilgilerden Süleyman Hilmi Tunahan´ın çağındaki ilimleri çok iyi tahsil ettiği bugünhünü deyimi ile profösürlük üvanınana sahıp olduğunu göstermektedir. SÜLEYMAN EFENDİ TALEBE OKUTMAYA BAŞLIYOR Süleyman Hilmi Tunahan, dini ilimlerdeki bu tahsilinden sonra İstanbul Müderrisleri arasında yer alarak yıllarca medreselerde Arapça ve Türkçe İslami ilimler okutmuştur. Medreselerin kapatılmasıyla beraber tercihini yine talebe okutmaktan yana yapmış ve uğradığı sayısız baskı ve tazyike rağmen dini hizmetmleri terek etmeyerek gayesini şu veciz sözlerle ifade etmiştir: "Bizim hiç duracak zamanımız yok. Ümmet-i Muhammed´in evlatları cehenneme bir sel gibi akıp giderken, biz onlara seyirci kalamayız. Bu selden ne kurtarırsak kârdır." Süleyman Hilmi Tunahan Efendi, hayatı boyunca yetiştirdiği talebelerden hiç bir zaman ücret almamış, üstelik, okuttuğu talebelere sık sık harçlık vermek suretiyle onları dini ilimleri tahsil etmeye teşvik etmiştir. Süleyman Hilmi Tunahan´ın şu sözleri hayatının ve gayesinin bir düsturu olmuştur: "Talebeden para alınmaz, talebeye para verilir." Dersiâmlık maaşı dahil, devletten aldığı hiç bir ücrete dokunmayıp, talebelerine sarf etmişti. Süleyman Hilmi Tunahan´ın bu davranışından dini ilimleri tahsil etmek isteyen insanların para alınmayacağını ve yüce dinin hiç bir zaman siyasi ve ticarete alet edilmemesi gerkitğinide öğretmiş oluyordu. SÜLEYMAN EFENDİ´NİN GAYESİ.. Talebeleri O´nun gayesini ve eserlerini şöyle izah etmektedir: " Kuran Kursları, aziz milletimizin manevi susuzluk ve gıdasızlıktan boğulmak üzere olduğu bir devirde ab-ı hayat çeşmesi olarak, ihlas ve feyiz ocakları halinde vazife göregelmiştir. Açılan Kur´an Kurslarında yetişen çok kıymetli ilim ve irfan sahibi gençler, Diyanet İşleri Başkanlığı´nda verdikleri ilmi ehliyet imtihanlarıyle memleketimizin çeşitli yerlerinde müftü, vaiz, imam, Kur´an Kursu öğretmeni ve müezzinlikler gibi dini vazifeler almışlar ve bugüne kadar İslama yakışır bir ahlak ile vazifelerine devam edegelmişlerdir." Bu ifadelerden Süleyman Hilmi Tunahan´ın kendi çağında öncelikle memleketin ihtiyacı olarak gördüğü müftü, vaiz, imam, Kur´an Kursu hocası yetiştirmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır. Süleyman Efendi, İslam´ın naçiz bir hizmetkarıdır. Hayatını Kur´an öğretimine vakfetmiş, Kur´an´ı bilen ve yaşayan öğrenciler yetiştirmeye gayret etmiştir. Onun talebelerine emanet ettiği davayı kendilerinin bir sözüyle izah etmek mümkündür: "Bu vazifeleri siz devam ettireceksiniz. Buna mecbursunuz. Bunu yapmadığınız takdirde şu on parmağımı mahşerde yakanızda bulacaksınız. En nâmüsait şartlarda dahi talebe okutmaya devam edeceksiniz. Dağ başında olsanız ve elinize bir kişi geçse ona Kur´an´ı ve dini öğreteceksiniz..." "Biz Kur´an´ı talim ve telkin etmekle de kalmıyor, hadis ve fıkıh başta olarak diğer bütün İslami ilimleri, çocukların zevk ve anlayış seviyelerine göre ruhlarına sindirmeye çalışıyoruz. Yani gayemiz, İslam renk ve nakışlarıyla ruhlarını bezemiş ve ana sermayesini yığmış vecd ve ihlas içinde bir yeni gençlik yetiştirmektedir" Süleyman Hİmi Tunahan´nın gayesi hakkında Necip Fazıl´ın görüşleri ise şöyledir. "Neleri ve ne şekilde okuttuklarını yakından bilmekle beraber, kat?iyyetle tesbit edebilirim ki, yaptığı yapabildiğiyle Kur´an Kurslarının bu memlekete getirmek istediği şey, katışık kabul etmez bir islam süzgeci içinden süzülen ve hiç bir hatır ve gönüle tabi olmayan İslam İrfanıdır." SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN HANGİ ŞARTLARDA TALEBE OKUTU 3 Mart 1924 yılında çıkarılan kanunla medreselerin kapatılmasından sonra Süleyman Hilmi Tunahan Efendi medrese usülüne uygun olarak aynı tedrisatı devam ettirmek istemiş ve bu hususta çareler aramaya başlamıştır. O gün hayatta olan yaklaşık 520 müderrisle yapılan toplantıda onlara her birinin ikişer talebe bularak medreselerde okutulan ilimleri okutması halinde milletin dini ihtiyacını daha 50 yıl karşılayabileceklerini söylemiş fakat kendisini bu hususta destekleyen olmamıştır. Türkiye´de din eğitimi tamamen yasaklandığı için bir çok dersiam korkarak köşesine çekildiği halde o kendi iki kızını okutmak suretiyle eğitime başlamış ve ömrü boyunca devam etmiştir. Dersiamların talebe okutmak istemeyişleri ile alakalı olarak söyledikleri "Artık hocalıkta bize ekmek kalmadı. Bize tevdi edilecek yeni mesleklere gidelim" sözüne Süleyman Efendi´nin cevabı şöyle olmuştur: "Efendiler, hocalık bir meslek, bir ekmek teknesi değildir. Hocalık, Allah´ın, Resülullah´ın, Kitabullah´ın ve Din-i Mübin-i İslam´ın tebliğ memurluğudur." O, bu sözleriyle yukarıda da belirtildiği üzere dinin bir ticaret malı olarak görülemeyeceğini ifade etmiştir. Süleyman Efendi, talebe okuttuğu için sık sık polis takibatına maruz kalmıştır. Medreselerin kapatılmasıyla başladığı vaizlik vesikası da elinden alınmış ve uzun zaman geri verilmemek suretiyle vaizlik yaptırılmamıştır. Süleyman Efendi, din eğitimi yaptırmak için hiç bir zaman normal şartların meydana gelmesini beklememiştir. Din eğitimi için uygun bir zemin de aramamıştır. Zaman olmuş trende seyahate çıkarak yanına aldığı talebeleri okutmuş, zaman olmuş, çiftlik kiralayarak işçi tutmuş ve işçilere hem ücretlerini vermiş hem de din eğitimi vermiştir. İşçileri çalıştıkları yerden kendine alabilmek için de daha fazla ücret vermiştir. Bu şekilde yetiştirip müftü, imam, vaiz olarak vazife almalarını sağladığı çok sayıda terzi, inşaatçı ve benzeri işçi mevcuttur. Çatalca´nın Kabakça Köyü´ndeki Halid Paşa Çiftliği´ni kiralayarak Sirkeci´den Anadolu´dan gelen işçileri yanına almış ve onları okutmuştur. Böylece yasaklanan din eğitimini polisin takibine uğramadan uzun zaman devam ettirmiştir. Süleyman Efendi, nasıl talebe topladığını şu sözleriyle ifade etmektedir: "Okutma imkanı yoktu, fakat okuyan dahi bulamadım. Bir zaman geldi mebus maaşı kadar para verip talebe okutmak istedim, bulamadım. Parayı alıp kaçıyorlardı, çünkü korkuyorlardı. O zaman ümidim kırıldı. Bu ilimler yeryüzünden kaybolacak diye korkuyordum. Bunun üzerine kızlarımı okutmaya başladım. İleride torunlarım olursa onlara öğretirler ve böylece bu ilimler yeryüzünden kaybolmaz, dedim. Fakat sonradan Cenab-ı Hak sebepler halketti ve okutma imkanı buldum. Yaşlılardan başladık, gençler daha sonra geldi. Ve şimdi yürüyor. Bütün bunlar, Cenab-ı Hakk´ın bize lütfudur." Süleyman Efendi, sadece talebe okutmakla eğitim vermemiş aynı zamanda vaiz olarak camilerde vaaz etmiştir. Bunun yanında camilerin müezzinliklerinde, apartman bodrumlarında, bulabildiği her yerde talebe okutmaya çalışmıştır. SÜLEYMAN EFENDİ´NİN İLK TALEBELERİ Yeni bir ilmiye sınıfının ilk tohumları yeşerirken, ilmiye sınıfını madden ve ma?nen destekleyecek gönüllüler halkasını teşkil etmeye çalışmıştır. Gedikpaşa´daki Azakzade Apartmanı´nın bodrumunda Avukat Osman Bey, Hacı Refik ve Mehmed Efendi´yle oluşan halkaya, sonra Biletçi Mehmet Bey, Tüccar Çırpanlı Mustafa Efendi, Beypazarlı Terzi Ali Bey, Kalaycı hocalar dahil oluyor, samimiyetle ve ihlasla söylenen "Allah" lafzının etrafındaki çember gittikçe büyüyordu. Bu ifadelerden Süleyman Hilmi Tunahan´ın talebe seçiminde de hiç bir hususi metod takip etmediğini, kendisine gelen her insanı din eğitimine tabi tutup yetiştirdiğini görüyoruz. Kendisine gelen ve ders okuyan bu insanlar çok kısa zamanda yetişmişler ve Anadolu´nun muhtelif yerlerinde imam, vaiz, müftü olarak vazife almışlardır. Süleyman Efendi´nin çok kısa süren bu din eğitimi, kendi çağdaşlarını bile şaşırtmış, yer yer kıskançlıklara sebeb olmuştur. En fazla üç-beş sene süren dini tedrisattan sonra talebelerinin resmi makamlar tarafından açılan imtihanlarda başarılı olmaları karşısında şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir. Süleyman Efendi´nin talebelerinden Hüsnü Yılmaz 18 yaşında Balıkesir Müftüsü olarak tayin edildiği zaman o günün gazeteleri "Türkiye´nin en genç müftüsü Balıkesir´e atandı" şeklinde manşet atmıştır. Necip Fazıl Kısakürek, Süleyman Hilmi Tunahan Efendi´nin çok genç yaşta ve yaşlı insanları yetiştirmesi karşısındaki düşüncelerini şöyle anlatmaktadır: "Süleyman Efendi beni bu gençler temasa geçirmiş ve bahçemizde yattığı halde haberimizin olmadığı bir hazinenin keşfi gibi, hayretle karışık bir takdir duygusuna boğmuştur. Evet o zamana kadar cansız bir ezber zemini üzerinde öne arkaya sallantılı, papağanvâri bir tekrarlama işinden ibaret zannettiğim ve İslam´ın, fezayı milyonlarca projektörle delici kainat görüşlerine yabancı saydığım Kur´an Kursları faaliyeti, hayret ve saadetle gördüm ki, gökten necaset yağan bir devirde üzerlerine tek kir bulaşmamış, zeka ve irfanları her inceliğe ulaşmış güdücüler elindedir ve bu genç güdücüler mevki ve istikamet noktasından, bütün dost ve düşman kutupları, doktorların sıhhat ve marazı tanıdıkları gibi teşhis ehliyetindedir. Diyebilirim ki Türkiye´de, Kur´an Kursları Topluluğu ayarında vahdet, merkeziyet ve davalarında salabet belirtici ikinci bir teşekkül mevcut değildir. Bu topluluk terbiyesini Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan´dan alanların veya alanlardan alanların tablolaştırdığı kadrolardır ve bu tabloda şahıs, fikir, ilim, usul, her unsurun doğrudan doğruya bağlı olduğu tek mihrak tek kelimeyle şeriattır. İşte bağlılıklarındaki kuvvete bu manayı verdiğim, bütün gençliğe tavsiyem gibi şeriatı bu manada idealleştirmelerini ve şeriat aşkını bu manada şuurlaştırmalarını beklediğim ve kendilerini yeni iman neslinin en saf ve en temiz damarlarından biri saydığım Kur´an Kursları topluluğuna yakınlığım buradan geliyor. SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN´IN TALEBELERİNE OKUTTUĞU KİTAPLAR Süleyman Hilmi Tunahan Efendi´nin eğitimde takib ettiği metod, Osmanlı Medreselerinde takib edilen metodla aynilik arzetmektedir. Kendisinin yazdığı "Kur´an Harf ve Harekelerini En Kısa Zamanda Okumağı Öğreten Yepyeni Bir Tertip ve Usül" adlı "Kur´an-ı Kerim Elifbası" hayatta iken yazdığı ve okuttuğu bir küçük risaledir. Bu risale ile talebelerine üç gün içinde Kur´an-ı Kerim okumayı öğretmiştir. Bu küçük eser, Süleyman Hilmi Tunahan Efendi´nin rahle-i tedrisinde bulunan bütün talebeler tarafından okunmuş ve çok kısa zamanda netice alınmıştır. Süleyman Efendi´nin ilk hedefi talebelerine Kur´an-ı Kerim öğretmek olmuştur. Süleyman Efendi, muasırlarından farklı bir metod takip etmiştir. Medreselerde uzun yıllar okutulan kitapları çok kısa bir zamanda talebelerine okutarak yeni bir çığır açmıştır. O´nun Kur´an-ı Kerim öğrettikten sonra okuttuğu ilk kitap Hazreti Ali tarafından yazılan "Emsile" olmuştur. O, Hazreti Ali´nin yazdığı Emsile´yi okutmakla Hadis-i Şerif´te buyurulan "İlim Şehrinin Kapısı´nın bir eserini okutmuş olduğunu söylemiştir. Ulum-u Aliyye (Alet İlimleri) denilen Sarf ve Nahiv ilminden sonra Osmanlı Medreselerindeki usülü takib ederek, İslami ilimleri de Arapça kaynaklarından okutmuştur. Yok olmaya yüz tutan, unutulmaya terkedilen iman, itikad, ibadetle alakalı hususları öğretmek üzere tedris usülüne "Emâlî" ve "Ömer-i Nesefi" isimli akaid kitaplarını almıştır. Süleyman Efendi, Şerh-i Akaid (Kesteli) ile günümüzdeki ve tarihteki Ehl-i Sünnet dışına çıkan isimleri talebelerine tanıtmıştır. O´nun, tedrisatta yaptığı mühim bir değişiklik de şudur: Osmanlı devrinde medreselerde dersiam dersi anlatıyor, talebe dinleyip takrir metoduna başvuruyor ve bütün metni ezberliyordu. Süleyman Efendi ise, belli başlı eserleri ezberletmiştir. O, kendi metodunu şu sözlerle izah etmiştir. "Şimdi sür´at zamanıdır, tahsili uzatma zamanı değildir." Süleyman Efendi, eğitimde yaptığı bu köklü değişiklikle Cumhuriyet devrinin din adamı ve yetişmiş insan ihtiyacını karşılama yönüne gitmiştir. SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN EFENDİ´NİN DİN HİZMETLERİ Süleyman Hilmi Tunahan Efendi, ilk defa 1951 yılında Konya Lezzet Lokantası Sahibi Mustafa Bey´in Çamlıca´daki evinin birinci katında Kur´an Kursu açılmıştır. İlk resmi Kur´an Kursu ise 1952´de Aziz Mahmut Hüdai Hazretleri´nin çilehanesinin yanında bulunan bir binada, Üsküdar Müftülüğü´ne bağlı olarak faaliyete geçmiştir. 1955´lerde sadece bir kursta 160 talebe huzur içinde ders okuyordu. Süleyman Efendi, 1950´li yıllarda da çeşitli sebeblerle takibata uğramıştır. Bunlardan en önemlisi Cezayir´in istiklâli hususunda 18. 4. 1956 Çarşamba günü Sultanahmet Camii´nde yaptığı konuşma üzerine gözaltına alınmış ve ifadesine başvurulmuştur. Süleyman Efendi´nin 3. defa tevkifi ise 1957 senesinde olmuştur. düzenlenen bir komplo ile sahte mehdilik iddiasında bulunan Tavşanlılı Akif adlı bir kişinin yaptığı gösteriyi Süleyman Efendi´nin kışkırttığı öne sürülmüştür. Bunun üzerine Süleyman Efendi ve damadı Kemal Kacar yargılanırlar. Ve bir kaç ay sonra beraat etmişlerdir. Süleyman Hilmi Tunahan Efendi, hayatı boyunca üç kere tutuklanıp defalarca polis takibine maruz kalmasına rağmen hiç bir zaman mahkûmiyet almamıştır. Buradan şu manayı çıkarmak mümkündür: Süleyman Hilmi Tunahan Efendi´nin yaptığı bütün din eğitimi hizmeti tamamiyle kanunidir. Süleyman Efendi, 16 Eylül 1959 günü yüksek şeker hastalığından vefat etmiştir. Cenazesi, Hükümetten alınan izinle Fatih Camii haziresine defnedilecek iken devrin İçişleri Bakanı Namık Gedik´in emriyle Karacaahmed Mezarlığı´na defnedilmiştir. Süleyman Efendi´nin 16 Eylül 1959´da vefat etmesinden sonra da kurduğu müesseselerinin sayısı hızla artmıştır. Kendisinin ve talebelerinin yalnız Türkiye´de değil, Avrupa´dan Amerika´ya, Kazakistan´dan Romanya´ya kadar dünyanın muhtelif ülkelerinde tesis ettikleri Kur´an kursları mevcuttur. Bunların sayıları 2500 civarındadır. Süleyman Efendi´nin müesseseleri Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği adıyla hizmetlerine devam etmektedir. SÜLEYMAN EFENDİ YÜZLERCE MÜFTÜ ,VAİZ VE DİN ADAMI YETİŞTİRDİ Süleyman Efendi, hayatı boyunca sadece talebe okutmakla ve din eğitimi vermekle iktifa etmemiştir. Uzun yıllar Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde İstanbul´un bir çok büyük camiinde vaaz etmiş ve sıradan cami cemaatini derinden etkilemiştir. Onun sohbetlerinde bulunan insanlar, hayatlarını İslam´ın inceliklerine göre tanzim etmeye çalışmışlardır. Buna kitlesel din eğitimi demek mümkündür. Ancak bu hususta yapılmış bir araştırma mevcut değildir. Din adamlarının tabii tesir sahasına giren insanların hayatlarını onların söyledikleri istikametinde değiştirmesi Türk kültür hayatında önemli bir yer tutmaktadır. SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN´IN MANEVİ ŞAHSİYETİ VE TASAVVUFİ CEPHESİ Süleyman Efendi, daha önce de işaret edildiği gibi sağlığında hiç bir zaman mahkumiyet almamıştır. Buna rağmen vefatından sonra "Süleymancılık" adı altında esrarengiz ve zararlı bir cereyan açmış olmakla suçlanmıştı. Sağken mahkum edilemeyen bir manevi lider vefatından sonra mahkum edilmeye çalışılmıştır. Süleyman Efendi´nin bağlıları "Süleymancılık" tabirini kesinlikle reddetmekte ve bu tabirin "muarızları" tarafından ortaya atıldığını iddia etmektedirler. Süleyman Hilmi Tunahan ve talebeleri amelde Hanefi, itikadda Maturidi mezhebine bağlıdırlar. "Ehl-i Sünnet" çizgisinde hizmetlerini sürdürmek gayretindedirler. Süleyman Hilmi Tunahan Efendi İslâm´ın naçiz bir hizmetkârıdır. Nakşibendiyye Tarikatı´na mensuptur. Bu tarikatın silsilesi şöyledir: 1- Hazret-i Ebû Bekri´ni´s-Sıddıyk (r.a.) 2- Selmân-ı Farisi (r.a.) 3- Kasım bin Muhammed (k.s.) 4- Cafer-i Sadık (k.s.) 5- Bâyezıd-ı Bestami (k.s.) 6- Ebu´l-Hasan Harkani (k.s.) 7- Ebu Ali Fârmedî (k.s.) 8- Yusuf Hemedânî (k.s.) 9- Abdü´l-Halik Gücdüvani (k.s.) 10- Hace Arif Rivgirî (k.s) 11- Mahmud İncir Fagnevi (k.s.) 12- Hace Ali Râmitînî (k.s.) 13- Muhammed Bâbâ Semasi (k.s.) 14- Seyyid Emir Kilal (k.s.) 15- Muhammed Bahaü´d-Din Nakşibend (k.s.) 16- Hace Alaeddin-i Attar (k.s.) 17- Yakub Çerhî (k,s.) 18- Hace Ubeydullah Ahrar (k.s.) 19- Hace Muhammed Zahid (k.s.) 20- Derviş Mehmed (k.s.) 21- Muhammed Hacegi Emkengî (k.s.) 22- Hace Muhammed Bakibillah (k.s.) 23- İmam-ı Rabbani Ahmed Faruk-i Serhendî (k.s.) 24- Hace Muhammed Mâsum (k.s.) 25- Şeyh Seyfüddin Arif (k.s.) 26- Muhammed Nuru´l-Bedvâni (k.s.) 27- Şemsü´d-Din Habibullah İbn-i Mirza (k.s.) 28- Abdullâh-ı Devlevî (k.s.) 29- Hafız Ebu Said Sahib (k.s.) 30- Habibullah Cân-ı Cânân (k.s.) 31- Muhammed Mazhar İşan Cân-ı Cânân 32- Selâhü´d-Din İbn-i Mevlânâ Sirâcü´d-Din (k.s.) 33- Ebu´l-Faruk Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) Süleyman Hilmi Tunahan Efendi aynı zamanda manevi olarak İmam-ı Rabbani Ahmed Farukî-i Serhendî´nin ruhani nisbetle varisleridir. SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN´IN EĞİTİMLE İLGİLİ SÖZLERİ "İlim seferberliği ile memuruz. Bu iş bizim omuzlarımıza indi. Cenab-ı Hak uykumuzu alsa da geceleri sabahlara kadar ders okusak" "Sizler Allah´ın memuru, Peygamberin memuru, dinin memuru, Kitabullahın memuru, Füyüzat-ı İlahi tevzi memurlarısınız." "Evlatlarım, siz de öğrendiklerinizi söylemekle kalmayıp kendiniz birer yeşil ağaç olmaya çalışın. Sözlerinizi de vücudunuza tatbik edin." "Evlatlarım, bu ilimleri okumak isteyen bir kimse daima: "Ben Allah rızası için okuyacağım. Okuduklarımı da Ümmet-i Muhammed´in evladına öğreteceğim. Bu suretle batağa düşmüş insanları kurtarmağa çalışacağım" diye düşünmeli ve hep böyle olmalıdır. Maaş almak, hatta müftü veya vaiz olmak niyyetiyle ilim öğrenmek haramdır. Eğer içinizde böyle düşünen ve bu maksatla burada bulunan varsa, hemen dengini toplayıp, çıkıp gitsin. Zira enbiya mirası olan bu ilim dünyevi gayeler için okumaz." Süleyman Efendi´nin talebelerinden Ali Erol, "Hatıratım" adlı eserinin 15. sayfasında şu hatırasını nakletmektedir: ...Hepimize hitaben: "Herkes memleketine dönecek ve Müslümanların çocuklarını okutacaksınız" emrini verdiler. İlave ederek: "Herkes okuduğu gibi okutup, hizmete devam etmelidir" buyurdular. "Soruyorum, ben sizlerden bunca zaman maddi bir menfaat taleb ettim mi? --Hayır. Hatta bize her hususta yardımcı oldunuz, dedik. "Şu hale göre sizin üzerinizde hakkım var mı? --Şüphesiz, hakkınız hududsuz. Ödeyebilmek de haddimiz değil, dedik. "Şu halde hakkımı ödeyip gönlümü razı etmeniz için, en az benim sizi okuttuğum kadar Müslüman çocuklarınıokutun.Allah´ı, Peygamberi öğretiniz. Aksi halde kıyamet günü iki elim, on parmağım yakanızda olacaktır." "Bizim para, pul, mevki, makam, siyaset, politika, kavga ve gürültüyle işimiz yok. İstisnasız her Müslüman çocuğunu da okuturuz. Bir tek fert geri dönmüşse haber versinler." "İyi bilmeli ki, şu boğazın suları ve azgın nehirler nasıl akıyorsa, insanlar cehenneme öyle akıyor. Bu ümmet hakiki ilim erbabının imdadına muntazır. Uykumuz olmasa da geceleri de ders okusak." SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN´IN TALEBELERİNE VERDİĞİ DEĞER "Ümmetin imdadına yetişen siz olacaksınız, bu ümmetin hararetini siz söndüreceksiniz. Bu halkın mukaddesatı size teslim olacak. Çalışın yavrularım. Hem Allah, hem Rasülü, hem insanlar sizleri sevsin." "Ben şu deni dünyayı, evlatlarımın kirli tırnağına değişmem." "Bizim yolumuzda, küçük- büyük yaş bahis mevzuu olmamakla beraber, evinin yolunu bilecek kadar aklı olması da kâfidir." "Tırnağını dünyaya değişmediğimiz bir evladımız için, küre-i arzın altı üstüne gelse bir şey lazım gelmez." "Bu dinin garip anlarında hizmet gören, saltanatını sürmeden ölmez. Benim kardeşlerim fukara olmayacak." SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN´IN YAZDIĞI KİTAPLAR Süleyman Efendi´nin iki önemli eseri vardır. Birincisi yazdığı eserler, ikincisi de yetiştirdiği talebelerdir. Yazdığı eserlerden en çok basılan ve satılan, okunan "Yepyeni Bir Usül ve Tertiple Kur´an Harf ve Harekeleri"dir. Mektuplarının ve bazı yazılarının toplandığı "Mektuplar ve Bazı Mesail-i Mühimme" adlı eseri ile "Risale-i Kibrit-i Ahmer" adlı eserleri basılmıştır. Nur Suresi´nin tefsiri ile alakalı bir eseri ve "Risale-i İksir-i Ulum ve Marifet" adlı eserlerinin varlığı bilinmektedir. Süleyman Efendi´nin ikinci mühim eseri de kendi ifadesiyle canlı kitaplar, yetiştirdiği talebeleridir. Bugün, Süleyman Efendi´den okuyup da yetişen ilim ehlinin sayısı binlerce ve hatta on binlercedir. Bu çok büyük bir eserdir. Süleyman Hilmi Tunahan neden kitap yazmadığı sorusuna şu cevabı vermiştir: "Selefin mum ışığında yazdığı hala baha biçilmez hazine misali eserlerinin toprağa gömülerek çürüdüğünü, bakkallara satılarak çöplüklerde çiğnendiğini, bir kısmının da kütüphane raflarında tozlanmış ve çürümeğe terkedilmiş olduğunu gördüm. Medreseleri kapanmış yazısı değiştirilmiş, din ilimleri yok olmağa yüz tutmuş olan bir zamanda, kitap yazmaktansa, yazılan ilmi eserleri anlayarak anlatacak ve ilmi satırdan sadra intikal ettirip yaşatacak talebe yani canlı kitap yetiştirmeyi daha lüzumlu buldum." SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN´IN BAŞLATIĞI HİZMETLERİ DÜNYAYA YAYILDI Süleyman Efendi, Kur´an ve Kur´an ilimlerini Ehl-i Sünnet´in asıl kaynaklarından öğretmiştir. Osmanlı Medreselerinin usülünü takip etmiştir. Yetişkin talebelerini eğitimde kullanarak eğitimin süresini kısaltmıştır. Eğitim- öğretimde Mu´tezile, Batıniyye ve Gulat-ı Şia gibi sapık fırkalardan kaçınmış ve talebelerini sakındırmıştır. Ehl-i Sünnet´e uygun tasavvuf anlayışını kabul ve tatbik etmiştir. Talebelerini vahdet-i Vücut gibi görüşlerden uzak tutmuştur. Siyonizm ve masonlara karşı mücadele verenleri desteklemiştir. Cevat Rifat Atilhan ve Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseyni ile bu konuda daima diyalog içinde bulunmuştur. Süleyman Efendi, Balkanlar, Batı ve Doğu Türkistan´dan talebeler getirerek İstanbul´da yetiştirmiş ve tekrar o bölgelere göndererek İslami hayatın diri kalmasını sağlamıştır. Süleyman Efendi´nin açtığı İslami eğitim çığırı bugün onbinlerce talebesi tarafından başta Türkiye olmak üzere, Avrupa, Amerika, Balkan devletleri, Türk Cumhuriyetleri, Avustralya., Ortadoğu ve Afrika´da aynı metodla devam etmektedir. GÖNÜLLER FATİHİ SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN´IN TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Süleyman Hilmi Tunahan, toplumun fertlerine din eğitimi verme yolunu seçmekle, milli kültürü oluşturan din unsurunun toplum üzerindeki tesirini sürdürmeyi hedeflemiştir. Çünkü İslam dini yaklaşık bin yıldan beri Türk Milleti´nin milli kültürünü oluşturan en önemli unsurlardan biridir. Süleyman Hilmi Tunahan, siyasi iradenin dini eğitimi ve hayatı yasaklamasıyla, toplum üzerinde belirleyici rolü büyük olan dinin zamanla ortadan kalkacağına inanmaktadır. Bunu engellemek için faaliyete geçmiş, tek başına çıktığı yolda büyük bir sosyal grup teşekkül ettirerek düşüncesinde başarılı olmuştur. Bir manada Süleyman Hilmi Tunahan, dini hayatın ve kültürün devamını sağlamakla, tarihi süreç içindeki milli kültürü de korumuş ve geleceğe aktarmıştır. Bilindiği gibi kendi kültürünü terkedip başka milletlerin kültürü içinde yeni bir kimlik kazanmaya çalışan milletler uzun vadede "Milletler Mezarlığı"na gömülmekten kurtulamazlar. İşte Süleyman Hilmi Tunahan, din eğitiminde geliştirdiği metodla milletin kültürüne ve geçmişine sahip olduğu için milletin geleceği için de büyük hizmette bulunmuştur, denilebilir. Türk Milleti de, tarih boyunca kendi kültürünün temsilcilerine ve din adamlarına her zaman sahip çıkmak gibi bir norma sahip olduğu için Süleyman Efendi yalnız kalmamıştır. Süleyman Hilmi Tunahan aldığı eğitimle kazandığı bir sosyal statüye sahip olması sebebiyle taraftar bulmakta çok zorluk çekmemiştir. Onun okutacak insan bulmakta zorluk çekmesine sebep, siyasi iradenin fertler ve milletin üzerindeki baskısı olmuştur. Süleyman Efendi, bütün milletin karşı karşıya olduğu bu baskıya rağmen, mağaralarda, trenlerde, taksilerde, çiftliklerde yani siyasi iradenin müdahale edemediği her mekanda din eğitimi vererek milli kültürün muhafazasına çalışmıştır. Süleyman Hilmi Tunahan, bu çalışmalarıyla toplum içinde yeni bir statü kazanmayı da düşünmemiştir. "Dava muvaffak olsun da, varsın bizim yerimiz caminin pabuçluğu olsun" sözüyle toplumdan ve yetiştirdiği fertlerden hiç bir talepte bulunmamıştır. Süleyman Hilmi Tunahan tasavvufi cephesi itibariyle manevi bir lider olmasına rağmen, kendine bağlı bir topluluk (sosyal grup) oluşturma gayesi gütmemiştir.Yetiştirdiği insanların en büyük sosyal grup olarak adlandırılabilecek Türk Milleti´nin hizmetinde fertler olmasını arzu etmiştir. O, asırlardan beri milletin hayatında örf ve adet haline gelmiş dini ve tasavvufi hayatın aslına sadık olarak yaşamasını ve devamını istemiştir. Bu manada Süleyman Efendi´nin geliştirdiği eğitim metodu zaman içinde kendisine ve onun metoduna bağlı bir (sosyal grup) teşekkül etmesine zemin hazırlamıştır. SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN MİLLİ KÜLTÜRÜMÜZEDE BÜYÜK HİZMET ETTİ. Türk Milleti´nin içinde, onun milli kültürüne bağlı, onun bir parçası değil, kendisi sayılabilecek bu sosyal grubun zaman içinde aynı gayeler etrafında birleşmiş, kendi arasında ve kendi dışındaki insanlarla münasebetler kurarak dayanışma içinde olan bir cemaat yapısı kazandığını söylemek mümkündür. "Her yerde birlik ve beraberlik lazımdır. Muvaffak olmak için her hususta ittifak etmeli ve dayanışmayı asla elden bırakmamalı. Çünkü Allah´ın nusreti, maddi ve manevi yardımı cemaat ile beraberdir. Toplu çalışanlar bunun semeresini kısa zamanda elde ederler" sözü, Süleyman Efendi´nin ve bağlılarının kendi aralarındaki ve toplumdaki diğer sosyal gruplarla münasebetlerindeki davranış biçimlerine yansımıştır. Süleyman Efendi´nin dini eğitiminden geçmiş insanlardan meydana gelen küçük bir grup, zaman içinde Türkiye´nin ve dünyanın bir çok bölgesinde, din eğitimini yaygın ve örgün olarak yapmakla sosyal grubun üyelerinin çoğalmasına zemin hazırlamıştır. Süleyman Efendi, yetiştirdiği talebelerine kavmiyet iddiası gütmemelerini tavsiye ederek, kültürün en önemli unsurlarından olan dinin, her millet içinde yaşatılmasını istemiştir. Süleyman Efendi´nin din eğitiminden geçmiş insanlardan meydana gelen sosyal grup, ilk zamanlar sadece din eğitimi ile yetinirlerken, zamanla resmi okullara talebe göndermekle hitab ettikleri kitlenin genişlemesine çalışmışlardır. SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN´IN BALKANLAR VE AVRUPA ÜLKELERİNDEKİ HİZMETLERİ Süleyman Efendi´nin temellerini attığı müesseseler zamanla çağdaş teknolojinin ve medeniyetin bütün imkanlarına kapısını açmıştır. Böylece İslam Dini´nin milleti geri bıraktığı yolundaki tezlerini bizzat çağdaşlaşmak suretiyle çürütmüştür. Bugün bu müesseselerde her türlü teknolojik donanımla talebeler ortaokul, lise, üniversite ve yüksek lisans, doktora eğitimine devam etmekte, yabancı dil öğrenme imkanı bulmaktadır. Süleyman Efendi´nin talebelerinin aynı ideal çevresinde birleşmiş ve kendi arasında dayanışmasını sağlamış bir sosyal grup olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak bu sosyal grup, yalnız Türkiye ile sınırlı değildir. Bugün Avrupa´nın bir çok ülkesinde ve Balkanlarda, özellikle Türk Dünyası´nda milli kültürün devamı, dini hayatın aslına sadık kalınarak yaşanması yolundaki çalışmaları bu sosyal grubu dünya üzerinde yayılmış bir topluluk olarak adlandırmak daha doğru olacaktır. Süleyman Efendi´nin bağlılarının Komünizm rejimlerinin çökmesinden sonra Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk gibi eski Osmanlı topraklarında din eğitimi ve kültürel faaliyete başlamaları, bu topraklarda yaşayan Türk ve Müslüman nüfusun Türkiye´deki Türklerle arasındaki sosyal mesafeyi ortadan kaldırması bakımından da önemlidir. Onların faaliyetleri, baskı ile ortadan kaldırılmaya çalışılan dini hayatın ve bu dinin vücuda getirdiği kültürün yeniden şekillenmesi ve canlanması için önemlidir. Türkistan Cumhuriyetleri´ndeki faaliyetlerini de bu topraklardaki ırkdaşlarımızda aramızda var olan sosyal mesafeyi kaldırarak, yakınlaşmayı temin etmek açısından değerlendirmek mümkündür. Bu topluluk, yalnız Türk Milleti´ne değil, bütün İslam ümmetine açık bir karakter arzetmektedir. Kendilerine din eğitimi verilmesi, dinin bir kültür olarak devamının sağlanması yolundaki isteklere müsbet cevap vermesi sebebiyle kapalı bir grup da sayılamaz. Avrupa ve Amerika´da teşekkül ettirdikleri İslam Kültür Merkezleri ile diğer dinlerden insanlara da hitap etmektedirler. Süleyman Hilmi Tunahan´ın bugünkü talebeleri dünyanın bir çok ülkesindeki faaliyetleriyle, o ülkelerde yaşayan yerli halka olduğu gibi, aslında Türk vatandaşı olup da çeşitli sebeblerle o ülkelere gidip yerleşmiş Türk milletinin fertlerine de din eğitimi vererek, onların kendi milli kültürlerine bağlılıklarını devam ettirmelerine de yardımcı olmaktadır. Böylece o insanların zamanla yaşadıkları toplumun hakim kültürünün tesirinde kalarak kendi kültürlerinden uzaklaşarak kendi milletiyle arasında sosyal mesafe oluşmasını da engellemektedirler. Bu durum, fiziki mesafenin, sosyal mesafeye tesirini de ortadan kaldırmaktadır. SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN´IN HİZMETLERİ TAKDİRLE ANILIYOR. Böylece milli kültürün korunması, yayılması ve devamı yolunda önemli adımlar attıkları düşünülebilir. Süleyman Efendi´nin sözlerinin toplandığı kitaplarda ve kendi eserlerinde Türkçe´nin de çok güzel kullanıldığı ve yaşatıldığı görülmektedir. Bu manada Süleyman Efendi, sadece bir din adamı hüviyetiyle değil aynı zamanda bir kültür adamı hüviyetiyle de karşımıza çıkmaktadır. Süleyman Efendi ve talebeleri, dine yalnız ferdin hayatına değil, toplumun bütününe tesir eden bir sosyal ve kültürel unsur olarak bakmaktadır. Bu sebeble her meslekten ve gruptan insana hitab etmekte, onların mevcut statülerine, dini eğitimi vermek suretiyle yeni bir statü kazandırmaktadır. İlk zamanda sadece din adamı hüviyeti ile anılabilecek Süleyman Efendi bağlılarının, zaman içinde çeşitli resmi okul ve üniversitelere de devam ederek, hem dini, hem de dünyevi ilimlerde yetişmiş insanlar olarak, toplumun genelinden ayrı bir statüye kavuşmaktadır. Süleyman Efendi ve talebelerinin zaman içinde oluşturdukları sosyal grupla, millet arasında bir sosyal mesafe varlığından söz etmek zordur. Çünkü, bu grup kuvvetini ve desteğini tamamen milletin kendisinden almıştır ve halen de almaktadır. Denilebilir ki, Türkiye´de başlayan bir din eğitimi faaliyetinin sosyal grup haline dönüşmesiyle, dünyanın bir çok ülkesindeki Müslümanlara da ulaşmak mümkün olmuş ve fiziki mesafe bakımından var olan farka rağmen, sosyal mesafeyi bir ölçüde aradan kaldırmıştır. Süleyman Efendi ve bağlıları (sosyal grup olarak), kendisine eğitim verdiği, barınma imkanı sağladığı orta, lise ve yüksek tahsil yapan talebelerden hiç ücret almamakla, Türk milli kültüründe çok önemli bir yeri olan tarihi vakıf geleneğini de bir ölçüde ihya etmiştir. Özetle söylemek gerekirse, Süleyman Hilmi Tunahan milletin hayatından çıkarılmak istenen İslam Dini´ni gelecek nesillere öğretme gayreti, geçen zaman içinde sosyal bir gerçek olarak kendini kabul ettirmiştir, denilebilir. Bugün de Türkiye´de ve dünyanın bir çok ülkesinde gerçekleştirdiği faaliyetlerle dinamik bir yapı arzeden bu sosyal grup, toplumun kültürünün korunmasında ve devamında önemli bir yere sahiptir, BÜYÜK İSLAM ALİMİ SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN´I BİR KEZ DAHA RAHMET, MİNNET VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ.RUHU ŞAD OLSUN... ----------- (*) ARAŞTIRMA YAZISININ HAZIRLANMASINDA YARARLANILAN KAYNAKÇALAR: * Süleyman Hilmi Tunaha?nın kendi sesinden sohbet ve duası (İnternet siteleri) * Prof.Dr.Ahmet Akgündüz :Silistreli Süleyman Hilmi-Osmanlı Araştırmaları Vakfı.-İstanbul 1997 * Ali Ak :Süleymancılık Uydurması -İstanbul- 1988 * Ödemişli Merhum Ziya Sungur?un Notları * H.Hüseyin Ceylan Osmanlı Döneminde Din Devlet ilişkileri - İstanbul 1987 * Necip Fazıl Kısakürek : Son Devrin Din Mazlumları Büyükdoğu Yayınları-İstanbul - 1995 * Mustafa Özdemir: Hadimil Kuran Üstaz Süleyman Hilmi Tunahan Kırkkandil yayınları İstanbul 1996 * Süleyman Hilmi Tunahan?ın hayatı ve hizmetleri belgesel tv programları (Kanal 7,TGRT,Meltem tv, Tv 5,Hilal tv ) * Balkanlarda Osmanlı Medeniyeti kitabı, Yazan : İsmail Kahraman belgesel Yayıncılık - 2001 * Anadolu´dan Viyanaya Rumelide Osmanlı Medenlyeti belgeseli (Yapımcı-Yönetmen: İsmail Kahraman) Belgesel Yayıncılık - İstanbul 2002 * İsmail Kahraman yönetmenliğinde hazırlanan Tuna?dan bir tarih akar?Devr-i Alem ? belgesel tv programı (Bulgaristan 1998) * İbrahim Sevimler: Süleyman Hilmi Turnahanın Tasavvuf Yönü- Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fukültesi Lisans Tezi - Erzurum- 1996 * Numan Turhal - Süleymancılığın Doğuşu ve Gelişimi Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Lisans Tezi: Ankara - 1997 * Ramazan Dingiç - Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümü,Kemal Kaçar´ın Hayatı ve Tasavvufi Anlayışı :Lisans tezi -Nisan 2002 Ankara * Genç Akademi dergisi : 27 Kasım 1995. Yıl 3 sayı: 27 * Aydınların Dergisi Gençlik :15 Ocak-15 Şubat 1997. Yıl:6. Sayı:59. * Milli Gençlik Vakfı tarafından 2 Şubat 1997 tarihin?de Antalya?da; Dr.Kasım Sezan, Sadık Albayrak,Himi Türkmen, Cemal Mermer ve İsmail Kahraman?ın katılımları ile gerçekleştirilen ?Süleyman Hilmi Tunahan?ı Anmak ve Anlamak? konulu panel?de yapılan konuşmalar ve panele sunulan tebliğler * Haftalık Ufuk Dergisi?Büyük Müceddid İçin ne dediler?başlıklı yazı serisi Tarih: 1973,1974,1975,1976,1977,1978 ve 1979 yıllarında çıkan sayıların?da Süleyman Efendi?nin talebeleri ila yapılan söyleşiler)