“Haftaya Ruslar geliyor, o zaman Türklerin yüzüne kimse bakmayacak” diyordu, Alanya Limanı'nda tur için müşteri arayan hanutçu… aslında Alanya’da belli bir kesimin de gerçek duygularını yansıttığının farkında bile değildi. Onların takibinden kurtulmadan limanda dolaşamazsınız, kaçarcasına gitmek zorunda kaldık.

Sadece o mu? Elbette ki değildi; ağzına kadar mal dolu dükkânların, müşterisiz, bomboş hazin görüntüleri içimi acıtınca, “her şey var ama müşteri yok” diyerek sıkıntısını paylaşmak istediğim esnaf, “işte sen varsın, müşterisin ama almıyorsun” demesi de tuhafıma gitmişti.

Beklenen şuydu sanırım: Mutlaka bir yerlere girip alışveriş yapacaksın, eğer dükkânın önünden geçiyorsan, alacaksın… limana geldiysen, gemi turlarına katılacaksın, başka yolun yok! Değilse yüzüne bakılmamak mukadderatındır!

Oysa biz Türkler, kendi memleketimizde itilip, kakılmaya çoktan alışmıştık!

Giyim ürünlerinin fiyatları makul seviyelerdeydi ama iş gıdaya gelince… Hele bazı işletmelerde fiyat bir yana, asık suratlı hizmet nedeniyle yemek mi yedik dayak mı yedik bilemedik!

Uzun zamandır yerleşmeyi ciddi ciddi düşündüğüm Alanya’daydım geçen hafta. Alanya’nın şimdiye kadar görmediğim bir yüzünü görmek, beni çok rahatsız etti doğrusu.

40-50 metrekarelik 1+1 evlere(!) bile 800-900 bin liraların istendiği üstelik yasak olmasına rağmen hâlâ euro bazında satışların yapılması, biz Türklere Alanya’da ev sahibi olma fırsatı vermiyor artık.

Almanlar ve Ruslardan sonra Arapların da bölgeden ev almaya başlamaları üzerine konut fiyatları çoktan Mars’a uçmuş… Adamların bir lirası bizim on liramız olunca bize seyretmek kalıyor. Satılanın vatan toprağı olması ayrıca içimizi acıtırken, muz bahçelerinin katledilip tamamen betona teslim edilmesi de cabası olarak kalıyor.

Alanya’ya, seyir terasından gündüz baktığınız zaman nasıl bir betona yenik düştüğünüzü anlayabiliyorsunuz.

Pek çok otelin kapısına kilit asılmış ve yollar bomboş… ben Alanya’yı hiç böyle tenha görmemiştim…

Dikkatimi çeken bir başka şey de cafe-barlarda içki servisi yapılması hatta sokağa çıkmanın yasak olduğu pazar günü bile plaja gidip, denize girerken içkinizi yudumlamanızın mümkün olması…

Cleopatra sahilini mekân edinen ayyaşların da çevreyi rahatsız etmesi hatta kadınları taciz eden davranışlar içine girmeleri mutlaka önlenmeli.

Şimdi sanırım Ruslar gelmeye başlamıştır ve esnafın da yüzü gülüyordur. Tamam, bacasız sanayi anlıyorum ama… ya kirlenen doğa, katledilen çevre ne oluyor?

Torunlarınıza nasıl bir Alanya bırakmayı düşünüyorsunuz?

Torunlarınız kendi toprağını eken, üreten mi olmalı yoksa hizmet sektöründe çalışan mı?

Tabi eğer yabancılara satmamışsanız!

Alanyalılar lütfen, toprağınıza, doğanıza sahip çıkın; çünkü onların geri dönüşü olmuyor!