Dün, sohbetleydik; bugün, tweet atıyoruz; sosyal medyadan anında atışıyoruz; yarın, Mevla’m kerim. Dünya hızla değişiyor. Belki söz konusu değişimle örtüşmekten kaçıyor, belki de değişime bulaşılmak istenmiyordur. Ama değişim, kaçınılmazdır. Küçülen dünyada değişimin evrenselliği kabullenilmelidir. Değişimin gayesi çağın gelişmelerine uyum sağlamaktır…

Dinler tarihinde de değişim süreçleri mevcuttur. İlahiyat kavramında vahiyle, peygamber aracılığı ile insanlara tebliğine rağmen zamanında kayıt altına alınamadığını dinler tarihi kaynaklarından öğrenilen İslam öncesi dinlerde, sosyolojik yapı ve kültürel seviye düzeyinde reform yapmışlar, değişim sağlamışlardır. Avrupa’da 18. Yüzyıldaki Rönesans hareketleri önemlidir. Siyasal din baskısı, mezhep kavgalarından özünü böyle çağdaşlaştırabilmişlerdir… 

Müslümanlık inancı, İslam, dinler tarihinde vahyin en son dalgasıdır. Bütün ilahiyatın en medeni şekilde insanlığa tebliğine rağmen kaygan zeminde insanlara isabetli sirayet edemediği anlaşılmaktadır. “Oku!” emri ile başlayan Müslümanlığın duyumlara dayalı öğretim seviyesi toplumu politik çıkarcıların kucağına sürüklemektedir. İslam, ilimdir. İlmin kaynağı dindir. Dinin esası yaratılanın Yaratanını tanıması, ona yaklaşması, ıhlas, ilim, irfanla yaşama iradesini kazanması, toplumu kemale erdirmesidir…

“İslam’da reform” safsata bir söylemdir. Müslüman özünde reformla İslam’ı doğru anlamaya, onunla amel etmeye çalışması esastır. Hangi yoldan girilse İslam engel değil, yol göstericidir. Sonsuz ilmiyle bilgiye ulaşmak için Yüce Mevla’m aydınlatıcıdır. Teknolojiyi kullanmak istemeden “gâvur icadı, haram, günah…” silsilesine takılanın İslam’dan uzaklaşmakta olduğu görülür. İlahiyat okumuş önderlerin “İslam’da reform gafları” kulağa hoş gelmemektedir. Bu politikacı ise zaten inandırıcı olmaz. Ama Müslüman dünyasının öz eleştiriye ihtiyacı açıktır!

Seçim süreçleri değişimi daha hızlı ortaya koymaktadır. Türkiye seçmeni söz konusu değişimin farkındadır. Değiştirmesi gereken de seçmendir. Semen iradesine kalıplaşmış politik kanallar vasıtasıyla ipotek konulması doğru değildir. Hatta ve hatta polemiğin “Erdoğan-Akşener” üzerinden yönlendirilmesi yanıltıcıdır. İki değerli politikacıdan hangisi seçilse 25 Haziran günü aynı yetkilerle göreve başlayacaktır…

Türkiye seçmeninin üzerinde durmak istediği mesele “demokrasinin gücü, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, parlamentonun işlevi…” gibi konularda tereddütlerin bulunmasıdır. Cumhurbaşkanının uluslararası düzey ve küresel eylem seviyesinde eli güçlü olmalıdır. Genel başkanlar aday olmalı, hukuk çerçevesinde vatandaş da aday olabilmelidir. Şimdilik kapılar açıktır. Bu seçim reyler aday için değil, rejim, değişimin özü, demokrasi mücadelesi içindir!