Elbette her kışın sonu bahardır. Mevsimler hep bu şekilde bağışıklık kazandırmış, sözle havayı uyumlu kılmış; duyu organlarımız da beyni bu güzelliğe sabitlemiş, “bahar deyince” nevruz havası gönülleri fethetmişti. Yeniden doğuşu demokratikleşme süreci sıfatıyla tanımlıyorlardı…

Sovyetler Birliği’nin 1990’lı yıllarda dağılması sürecinde “mavi, yeşil, turuncu” kelimeleriyle süslü esintiler, sponsorlu sivil darbeler zaten izlenmişti. Yani ülkelerin yönetim biçimleri dışarıdan dizayn edilecek, demokratikleşecekti. Karadeniz’in etrafında, kuzey kesimlerinde halen yabancı parmağı oynamaktadır. Aslında bahar; Büyük Ortadoğu Projesine geçişti…

Arap Baharı sözcüğünün tesadüfen uydurulduğunu düşünülemez. Tunus’da başlatılan esinti algılarımızı o kadar okşamıştı ki Afrika’ya güzelliklerin sabah güneşi düşer gibi sessiz sedasız geleceği beklenmekteydi. Tunus, Frankofon bir ülkeydi. Fransız sömürgesi konumundaydı. Dalgalanma hafif sıyrıklarla, sallantılarla atlatmış, pek de duyulmamıştı…

Afrika ortalarına doğru esmeye, gittikçe de güçlendi. Libya’ya ulaştı. Pasif direnişle karşılaşılacak, demokratikleşecekti. Akdeniz yeli eser gibi sıcak akım seyre katıldı derken; çöl fırtınası, kasırgadan tsunamiye dönüştü, havada savaş uçakları göründü, silahlar patladı, bombalar yağdı, lavlar yayıldı. Libya’yı lideriyle birlikte aldı götürdü, böldü parçaladı. Dış müdahale bitti gözükse de içerisi kan ağlamaya devam etti, halen de devam ediyor..

Mısır; devrildi, dikildi, yuvarlandı vs. Tahrir Meydanını dünya tanıdı.. Liderlerden biri cezaevine tıkıldı; diğeri iktidarında güçlendirildi. Türkiye “RABİA İŞARETİ” ile tanıştı. Rabiatül evliya kutsallaştırıldı. Politika; bî taraf olamazdı, taraf oldu. Ve “RABİA”, ümmet politikasıyla kaynaştı: “Tek devlet, tek vatan, tek millet, tek bayrak !...” Aslında Rabia, Arapça’da “dördüncü” demekmiş; “Rabia işareti; İslam tarihinde, 4. Halifelik iddiasıyla ortaya çıkmış, falan…”

Yani bahar havasıyla ümmetçi politika özentisi gelişti. Çözüm süreci başlatıldı. Açık veya gizli görüşmeler yapıldı. Silahlı örgüt mensuplarına kırsalda yuvalanma, kentlerde yayılma kolaylığı sağlandı. Sözde özgürleşme ortamı vardır.  Karşıt görüşlü “Türk Baharı” söylentileri yükselmeye başlamıştı. 15 Temmuz darbe girişimi gibi büyük bir tehlike atlatıldı. Astana görüşmeleri Irak-Suriye politikasında U dönüşüyle çember çizildi,  Soçi ile sürdürülebilir, kalıcı bir yola girildi…

Yanlışlar sır kaldı. Hendek savaşları, terörizmle mücadele ortamına girildi. Kararlılık süreci başlatıldı. Türkiye’yi tehdit eden güçlerle mücadele azmi devlete hâkim kılındı. 18 Mart 2018, Çanakkale Zaferi yıldönümünde Afrin’in terörden temizlendiği haberi alındı...

Cenab-ı Allah, Terör ve terörizmle mücadeledeki asker-polisimize güç, kolaylık ve daima zafer nasip etsin!