Sosyal medyada yer alan bazı haberler konu hakkında yorum ve yazı için insanı adeta dürtüklüyor. Gençlik yılların heyecanı ile deneyim ve tecrübenin birikimi, yenen ve atılan kazıklar insana çok şey öğretiyor…

Liseli yıllarımızın son iki senesi milliyetçi-ülkücü fikir hareketlerinin heyecanı ile geçmişti. İlk öğretiler ahlak, din, ibadet, helal, haram… üzerindendi. Milli marşları öğreniyor, seminer verme ve dinleme eğitim ve öğretilerine katılıyorduk…

O dönemin güçlü düşünce akımı sosyalizm, komünizm, Marksizm toplamı materyalizme reaksiyon seyrediyordu ama dokuz ışık sisteminin liberal kapitalizme de karşı olduğu anlatılıyordu: “Olmaz kapitalizm, olmaz komünizm yol Türk’e; Dokuz ışıkçı erleriz…”

Ülkücüler; sağ kanadın desteğini arkasında gördüğünden sol kanada karşı bazıları sabırsız ve tahammülsüzdüler. Belki de ülkücülüğe eğilimli bazılarını birileri kullanma arzusu taşıyordu. Bizim kuşak ülkücü önderler reaksiyon tavra karşı “ikna” metodu ile sol görüşe yakın gençliğin (9 Işık) lehine öğreti kazanması yönünde tebliğci idi. Fikir ve istişare ile düşünce mücadelesi, yanlış yola gittiği düşünülenlerin uyarılması eğitim ve öğretisi verilmekteydi…

İlk milliyetçi ülkücü eğitim seminerlerine katıldığımızda çocukluktan kalan milli ve dini hassasiyetlerden de olacak ki sol görüşlü bazı kitapları okumamız gerektiği anlatıldı ve mecbur tutulmuştu: “Şevket Süreyya Aydemir: Atatürk.. vs.”

-              Hocam bunlar komünist, değil mi, niye okuyalım?

-              Milliyetçi ülkücü sistemde en doğru bilgiye ulaşmak için gayret gösterilir. Biz, solcuya değil, sol ideolojilere, yabancı fikir hareketlerine karşıyız, yanıtı almıştık…

Aşık Mahsuni Şerif; tanınmış sol görüşlü halk aşıklarımızdandır. Çocuk sayısının biraz fazla olduğunu ve bir erkek çocuğun sağır ve dilsizliğini oruç dayağından bahseder: “ramazan günü köyün camisinin önünden geçerken, dilsiz-sağır evlat orucu, namazı bilsin, dürüm yiyerek geçiyormuş. Camiden gençler koşarak yanına gelmişler pata kut girişmişler: “-Sen. Nasıl oruç tutmazsın!..” dövmeye başlamışlar. Birisi tanımış ki Mahsuni’nin engelli oğlu…

-              “Durun! Bu, şu Mahsuni’nin sağır ve dilsiz oğlu!..” deyince, durmuşlar, bakmışlar ve lokantaya götürmüşler, elini yüzünü yıkamışlar, karnını doyurup, özür dilemişler..

Bu günlerde de Konya’da oruç tutmayan birisini dövmüşler… İlginç olanı da oruç tutmayanı döven de oruç tutmuyormuş. Eskiden de sağcıyı döven solcu; solcuya saldıran sağcı değilmiştir. Şimdi de halk kitleleri politik çıkar için kullanılmaktadır!..

Din, hassas bir konudur. Kimse, kimsenin içi yüzünü bilmez ama saygı-sevgi çerçevesinde “ibadet de, kabahat de gizli” olmalıdır... Katılmayabilirsiniz…