Meram Tavus Baba Korusu’nu bilmeyeniniz yoktur. Adı üstünde koruluk yani küçük bir orman.

Şehre tepeden bakan konumu, yemyeşil tabiatı, tertemiz havası ile Konyalıların vazgeçilmez mesire yeridir Tavus Baba Korusu.

Tavus Baba Korusunda yeşillikler içinde gizlenmiş bir de türbe ve cami var.

Tavus Baba Türbesi yahut Tavus Ana Türbesi…

Bu türbede yatan zat-ı muhterem, ziyaretçilerine sanki insanlardan kaçmış da buraya gizlenmiş hissi veriyor.

Konya efsane bakımından çok zengindir, şehirde geçmişten günümüze pek çok efsane anlatıla gelir. Bu efsanelerden birisi de Tavus Baba veyahut Tavus Ana Efsanesidir. Tabi kimine göre Tavus Baba Efsanesi, kimine göre ise Tavus Ana Efsanesi.

Meramda kendi adını taşıyan koruluğun içinde türbesi bulunan ve Tavus Baba olarak bilinen zat tam bir muammadır. Adı sanı, kadın mı, erkek mi olduğu bilinmemektedir. Hatta onu, yaşadığı dönemde gören dahi olmamıştır. Türbede kimsenin medfun olmadığı dahi söylenmektedir.

Türbede yatanın erkek mi kadın mı olduğu bilinmiyor demiştim. Bir rivayete göre, türbede yatan kişinin, Sultan Alaaddin ’in, “Konya’ya gelin” çağrısına uyup taa Hindistan’dan kalkıp geldiği ve adının Mehmet olduğu söylenir.

Başka bir rivayete göre ise türbede yatan bir kadındır. Şöyle ki: Hazreti Mevlâna’yı görmeye, onun sohbetinde bulunmaya çok uzak diyarlardan pek çok insan gelirdi. İşte bunlardan birisi de bir hanım âşıkmış. Hindistan’dan gelip bugün türbesinin bulunduğu yerde bir kulübeye yerleşmiş fakat yüzünü kimse görememiş. Bu hanım çok güzel rebap çalarmış. Kulübeden her gece sabah namazına kadar etrafa dinleyenleri mest eden rebab sesleri yayılırmış.

Hazreti Mevlâna sıcak yaz gecelerini, Meram’ın bülbül sesleriyle dolu muhtelif yerlerinde geçirir, uzaklara kadar yayılan rebab seslerini dinlermiş. Yine böyle bir gece, tepenin eteklerinde, sohbet ve zikir meclisi açılmış, fakat o gece kulübeden, her gece etrafa yayılan rebab sesi duyulmamış.

Sabah olup da meclis dağılınca, Hazreti Mevlâna, dervişlerine:

“Varın gidin, kulübeye bakın bakalım” demiş.

Dervişler kapısı yarı açık kulübeden içeri girip bakmışlar, etrafı kolaçan etmişler, kimseyi görememişler. Kulübenin bir köşesinde kırık bir rebap ve bir yığın tavus tüyünden başka bir şey bulamamışlar.

O güne kadar onun kim olduğu bilinmediği gibi, ondan sonra da bilinmemiş. Dervişler, tavus tüylerini ve kırık rebabı oraya gömmüşler. Hazreti Mevlâna da kulübenin bulunduğu yere bir türbe yaptırmış. Çok daha sonraları türbenin yanına bir de cami inşa edilmiş. Adına da o gün bu gündür, Tavus Baba Türbesi veyahut Tavus Ana Türbesi denir olmuş.