Avrupa Birliği Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, Birleşmiş Milletler Türkiye Mukim Koordinatörü Kamal Malhotra’yı bakanlıkta kabul etti. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2015-2016 dönemi için tekrar aday olduğunu hatırlatan Çavuşoğlu, “Eylül ayında New York’ta tekrar seçimler olacak. İnşallah tekrar seçilirsek 2009-2010 yıllarında olduğu gibi dengeli, adaletli ve objektif bir politika izleyeceğimizden hiç kimsenin bir şüphesi yok.” değerlendirmelerinde bulundu. 220 BİN MÜLTECİ VAR Türkiye’de yaşayan mülteciler ile ilgili açıklamalarda da bulunan Çavuşoğlu, “Türkiye’de şu anda kamplarda yaşayan 220 bin civarında mülteci var. Kampların dışında da yaşayan 600 binden fazla yaşayan Suriyeli kardeşimiz var. Bunların durumu Türkiye kadar, Avrupa Birliği'ni de Birleşmiş Milletleri de UNDP’yi de ilgilendirmektedir. Dolayısıyla birçok konuları değerli dostumla değerlendirme fırsatı bulacağız.” ifadelerini kullandı. AB'NİN GELECEĞİ Kabul sonrası basın mensuplarının sorularını cevaplayan Çavuşoğlu, “Avrupa Birliği Parlamento seçimi ardından şimdi de başkanlık tartışmaları sürüyor. İngiltere Başbakanı David Cameron’ın, Jean-Claude Juncker başkan seçilirse İngiltere’nin AB üyeliğini referanduma götüreceğine dair bir açıklaması olmuştu. Bu konudaki değerlendirmenizi alabilir miyiz?” sorusuna, “AB’nin geleceği ve AB’nin entegrasyonu konusunda ya da bazı politikaları konusunda AB içerisinde bir konsensüs yok. Euro bölgesi, vize bölgesi gibi konularda farklı düşünenler var. Genişleme ile ilgili farklı görüşler var. Esas itibarı ile bu seçimlerde de bir kere daha ortaya çıktı ki federal bir AB isteyenler ile daha gevşek bir AB, yani üye devletlere daha fazla egemenlik ve güç isteyen görüş farklılığı daha belirgin bir şekilde ortaya çıktı. GÖRÜŞ AYRILIĞININ YANSIMASIDIR Şimdi AB kurumlarında seçim yapılırken daha da keskinleşti. Burada Juncker’ın şahsı üzerinde bence bir tartışma değil. Esas burada federal bir Avrupa isteyen Almanya, Fransa ve bazı ülkelerle daha esnek bir Avrupa isteyen İngiltere ve diğer ülkeler arasındaki görüş ayrılığının bir yansımasıdır. AB’nin ekonomik kriz, artan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi genişleme politikası, diş politikası ve doğu politikası tüm bu krizleri bu seçimlerden sonra nasıl fırsata dönüştürür ve özellikle merkez partileri bu konuda anlaşabilirler diye beklerken, daha seçim konusunda merkez partilerin ya da merkez partilerin iktidarda olduğu ülkelerin ciddi bir görüş ayrılığına düştüğünü görüyoruz. Birçok kurumlara sadece komisyon başkanlığı değil komisyon üyelikleri, konsey başkanlığı, parlamento başkanlığı gibi çok önemli kurumlar var. Bu kurumların hepsini birlikte değerlendirdikleri zaman bir sonuca varacaklarını umut ediyorum.” cevabını verdi. CİDDİ BİR RAĞBET GÖRÜYOR “Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi adaylığından bahsettiniz ama 2010 ile kıyaslandığı zaman özellikle Ortadoğu ülkelerinin çok fazla oy vermeyeceği yönünde bazı sinyaller geliyor. Sizin edindiğiniz hava nedir?” sorusuna ise Çavuşoğlu, şu cevabı verdi: “Türkiye, bu adaylığını biraz geç açıkladı ama ona rağmen ciddi bir rağbet görüyor. Benim gittiğim ülkelerde de Avrupa ülkelerinde de destek veren çok sayıda siyasetçi var ya da hükümetler var. Yakın bir zamanda Meksika’daydık, oradan Küba’ya geçtik. Karayip ülkeleri ve Latin Amerika ülkelerinin de birçoğunun Türkiye’ye destek verdiğini görüyoruz. İspanya aynı şekilde aday, Latin Amerika ülkelerinin İspanya ama ikinci tercihleri Türkiye oluyor. Diğer taraftan, Yeni Zelanda aday ama biz tüm çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Suriye ve Mısır konusunda bazı körfez ülkeleri ile veya Arap ülkeleri ile görüş ayrılığına düştük. Bunlar doğaldır ama o ülkeler ve aradaki kardeşlerimiz de biliyorlar ki Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’ne seçildiği zaman herkes için adaletli ve objektif tutum sergileyecektir. Arabuluculuk görevini iyi yapacaktır ki biliyorsunuz BM’nin arabuluculuk inisiyatifini Türkiye ve Finlandiya birlikte başlatmışlardır. Esas böylesi önemli bir örgütte Türkiye nasıl bir rol oynayabilir? Belli konulardaki görüş ayrılığı bu ülkelerin bize karşı olmasını gerektirmez bizce ama takdir tabi kendilerinin. Buradaki esas ayrılık, Suriye ve Mısır konusundaki farklı tutumlar ve görüşlerimizden kaynaklanmaktadır ama bunlar sadece bazı ülkeler için, hepsi için geçerli değildir.”