Bugünkü yazımda çift başlı kartaldan bahsetmek istiyorum.

Konya Valiliği’nin, Konya Büyükşehir Belediyesi’nin, Selçuk Üniversitesi’nin ve Konyaspor’un arması, Selçukludan yadigâr çift başlı kartal sembolü Konya ile özdeşleşmiştir.

Çift başlı kartal; Konya’nın yanı sıra Sivas, Erzurum, Çorum, Niğde gibi şehirlerin valilikleri veya belediyeleri tarafından da kullanılıyor. Ayrıca Türk Tarih Kurumu ve Polis Teşkilatı gibi bazı kamu kurumları da çift başlı kartalı arma olarak kullanıyorlar.

Selçuklu’dan bize yadigâr çift başlı kartalımız ile ilgili olarak tarihten bihaber kimseler; “Çift başlı kartal Bizans armasıdır. Selçuklular Anadolu’ya geldiklerinde Bizans arması olan çift başlı kartalı beğenmişler, Bizansların armasını alıp kullanmışlar.” Şeklinde söylemde bulunuyorlar. Bu söylem kesinlikle doğru değil. Türkler, Çift başlı kartal motifini ilk olarak Anadolu’da görmediler. Bu motif çok daha önceleri, Hunlar zamanından beri Türkler tarafından biliniyordu ve kullanılıyordu. Anadolu’ya henüz gelmeden önce Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun bayrağında çift başlı kartal motifi vardı.

Anadolu Türkleri için kartal, çift başlı kartal veya avcı kuş figürleri; nazarlık, kuvvet, özgürlük ve yiğitlik sembolü, arma ve totem, talih, aydınlık, bilginlik gibi anlamlar içermektedir.

Anadolu’da durum böyle iken, Orta Asya’da Şamanizm’e göre yer ile göğün arasındaki çelik kapıyı kartal tutar. İnsanlara gökyüzü ve yeryüzü yolculuklarında refakat eden varlıklar kuş şeklindedir. Kartal, kuşlar arasında ululuk ve yükseklik timsalidir. Bu yüzden Türkler, kılıç kabzalarında, çift başlı kartal figürü kullanmışlardır.

Türk topluluklarında Hunlardan itibaren hayvan sembolleri; kartal, boğa, aslan, kurt, pars, dağ keçisi, geyik gibi şekiller halkın tüm kullanım alanlarında görülmektedir.

Hunlar ve İskitlerle Avrupa’ya kadar yayılan hayvan üslubu Türklerin İslam’ı kabulünden sonra Gazneliler ile Asya’nın güneyine, Abbasilerle başta Samarra olmak üzere Mezopotamya’ya, Büyük Selçuklularla İran, Irak ve nihayet Anadolu’ya kadar ulaşarak etkisini göstermiştir. Bu sembollerden biri de çift başlı kartaldır.

Sanat tarihçileri başta olmak üzere arkeologlar, tarihçiler ve farklı disiplinlere mensup birçok araştırmacı, çift başlı kartalın eski Türk inançları, Türk mitolojisi, Türk sanatı ve Türk halk edebiyatında da mevcut olup İslami dönemde dahi varlığını devam ettirdiğini ortaya koymuşlardır.

İlk çift başlı kartal figürü eski çağlarda Hititliler ve Sümerlerde rastlanır. Sümerler’de Lagaş kentinin simgesi çift başlı kartaldı. Çift başlı kartal sembolü Anadolu, Kafkasya, İran, Mezopotamya, Mısır, Avrupa hatta Amerika ve Uzak Doğu’da kurulan en eski medeniyetlerden itibaren birçok devletin tarihi kalıntılarında rastladığımız dünyanın en eski sembollerindendir.

Çift başlı kartal, Avrasya bölgesinde pek çok farklı kültür tarafından benimsenmiş tarihsel bir figürdür. Geçmişte Büyük Selçuklu İmparatorluğu gibi Bizans İmparatorluğu ve Rus İmparatorluğu da çift başlı kartalı kullanmışlardır. Günümüzde Arnavutluk, Karadağ ve Sırbistan, Rusya gibi devletlerin resmi bayrağında veya devlet armalarında ve birçok ülkede hala bazı kentlerin ve kimi kuruluşların, armalarında ve amblemlerinde çift başlı kartal motifi bulunmaktadır.

Büyük Selçuklu döneminde yapılan neredeyse tüm eserlerde çift başlı kartal figürüne rastlamak mümkündür. Selçuklu sanat anlayışını Anadolu’ya taşıyan ve burayı Türkleştiren Anadolu Selçukluları hüküm sürdükleri dönemde Türk-İslam sanatının en özgün ve ileri örneklerini vermişlerdir. Bu sebeple çift başlı kartal motiflerinin Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklulara ait eserlerde yer alıyor olması tesadüf değildir.

Yukarıda verdiğimiz örneklerden anlaşılacağı üzere Türkler çift başlı kartalı Diyarbakır Kalesinde, Konya Kalesinin sultan kapısında, Kubadabad Sarayında, Aspendos Sarayı çinilerinde, Anadolu Selçuklu maden sanatında; kandil, buhurdan, tas, şamdan, havan, ayna gibi ürünlerin tezyininde, ahşap sanatı gibi birçok alanda kullanmışlardır.

Sonuç olarak söyleyebiliriz ki çift başlı kartal motifi Türkler tarafından bilinen bir motifti. Bu figürün Türkler tarafından yeniden yorumlandığı, olumsuz kabul edilen kişi ve şeylere karşı koruyuculuk vasfının yüklendiği bir figür olarak uzun yıllar süsleme sanatlarında kullanıldığı açıkça görülmektedir.