Bugünlerde fiziksel mesafelerimizi korurken sosyal mesafelerimizin güçlendiğini görmekteyiz. Bu insanlarımızın çoğu “Sosyal mesafe” kavramını yanlış kullanılmaktadır. Yani fiziksel mesafe ile karıştırılıyor gibi. Sosyal mesafenin içerisinde duygular girer, gönül birlikteliği girer, sevgi girer ya da tersi olur. Böylelikle sosyal mesafe olarak insanlar yakınlaşır ya da uzaklaşırlar. Gönül mesafesinin yakınlaşması, sosyal mesafenin de yakınlaşması anlamına gelir ki bu istenen bir durumdur. Sosyal mesafeyi yaşantılar belirler, kültür; değerler, cinsiyet, gelişim çağı durumları (bebek, çocuk ve yetişkin gibi) değişkenlerle beraber, evrensel ahlak ve etik sistem belirler. Kardeşlik bağı, sevgi bağı, millet olma, milletini sevme, değerlerini sevme, din kardeşli gibi bizim için önemli olan kavramların türemesini sağlar.

“Gönül mesafesi” yakınlaşır ise “milli bağışıklık sistemimiz” de güçlenir. Bu durumu şöyle izah etmek gerekir. Çocukların karakter ve şahsiyet gelişimi için onların erdemli bir donanıma sahip olmaları için bazı temel koşullar vardır. En temel koşul de “sevgi”dir. Her türlü sevgi, bu koşulun alt basamaklarıdır. Somut ve soyut olarak ana başlıkta topladığımız sevgiyi; Anne-baba-kardeş sevgisi, kendini sevme, vatan sevgisi, bayrak sevgisi (milli hassasiyetler) doğa sevgisi, manevi sevgiler (din, değerler manzumesi vb.) gibi çeşitli sevgi biçimleri ile donanmak bizim “milli bağışıklık sistemimizi” güçlendirecektir.

Gerçekten bireyin varoluşsal çabasına katkı sağlarsak, onun benlik bütünlüğünü koruyucu tedbirler alır ve bireylere de o şekilde davranırsak karşımıza erdemli şahsiyetler çıkacaktır. Bu durum için ileri yaşları beklemeye gerek kalmadığını da açıklamaktadır. Yani çocukluk yıllarından itibaren birey-toplum arasındaki sosyal mesafeyi yakınlaştırmak gerekir.

Milli duygularla bezenmiş ve yüklemeleri bu minvalde almış bir birey hem kendi öz-kimliği hem de milli hassasiyetlerini bir tutum haline getirmektedir. Bunun yolu da aile ve okul sisteminden geçmektedir.

Zaman zaman "milli hassasiyeti" olan bireylerden korkan insanlar, iktidara gelip bu tarz dinamiklerin oluşmaması için çaba gösterirler. Dünyanın her yerinde benzer mücadeleler görebiliriz.  Çünkü güçlü ve milli duyguları yüksek ulus temelli devletlerin oluşması bir başka oluşumlar tarafından pek hazzedilmezler. Çünkü “millet” olmayı başarabilen ülkeler medeniyetlerini her daim ayakta tutmuşlardır.  Başka bir ifadeyle “milli bağışıklık sistemi” güçlü olmayan bireylerin oluşturduğu halklar, zorlanma durumlarında anında dağılırlar. Başka coğrafyalara gider, başka ülkenin varlığına sığınırlar ve "vatan" kavramının manasını anlamazlar.

               Sadece 2020 yılını bile hesaba alırsak ülkemizin içinde bulunduğu durumun bir parçası olduğumuzu rahatlıkla görebiliriz. Bir yanda terörle mücadele, Suriye içlerinde kaos, Elazığ ve çeşitli şehirlerimizdeki depremler, şimdilerde de covid-19 yeni tip korona virüs tipi nedeniyle “evde kal Türkiye” çağrısıyla dinamik yapımızın düşmesi. Üniversitelerden Milli Eğitime, Uluslararası ticaretten turizme, sağlıktan tarıma her sektörümüzde dinamizm tabii olarak düştü. Devletimiz bazı önlem ve tedbirler alsa da devletimizin zor duruma düşmemesi için milletçe yanında olmamız gerekmektedir. Bu durum, muhalif duygular besleyen vatandaşlarımız için de geçerli bir kuraldır. Çünkü kavramsal olarak muhalefet etmek karşı olmak demektir. Ancak her şeye karşı olmak anlamı çıkmaz. Yer yer iktidarın aldığı kararlara karşı olmaktır. Ülkenin ve milletin menfaatleri hususunda muhaliflik olmaz. Doğrusu neyse o olmalıdır memleket meselesi zaman zaman siyaset üstü bir hale döner. İşte devlet büyüklerimizin de “BİZ BİZE YETERİZ TÜRKİYEM” sloganı ile başlattıkları mesele tam da bu konudur.

Özetle, zor zamanlarda dayanışma, milli hassasiyet, millet olma dokularını işliyorsak; normal zamanlarda tartıştığımız ve muhalefet ettiğimiz tutumları söndürmemiz gerekmektedir. Birlikte ve beraber yaşadığımız vatan topraklarının kutsallığını ve ülkemizin çıkarları üzerinde başka bir makam düşünmemeliyiz. Bu arada normal koşullarda yani iyi zamanlarımızda da millet olmamızın altını oyucu yaklaşımlara pirim vermemeyi de öğrenmeliyiz. Sosyal yardım ve dayanışma, bize güç verecektir. Bu gücü besleyen en güzel erdem ise “karşılıksız sevgi” olacaktır.

"YEMİN OLSUN TÜRKİYEM YİNE BAHAR GELECEK" diyoruz ve yeminli yüreklerle gelecek aydınlık günlerin ve 21. Asrın büyük Türkiye’sinin inşası için yolumuza devam edeceğiz.

Yüce Allah Türk Milletini korusun ve yüceltsin.