Bu yıl, "recep, şaban, ramazan," üç aylar ve üç ayları izleyen mübarek ramazan bayramını yasaklı ortamda evde geçirdik...

Kovid-19 diye tanımlanan koronavirüs nedeniyle hızla yayılan salgın dünyayı karantina günleriyle tanıştırmıştır. Tarihte de salgınlar vardır ama hiç biri bölgesel sahaları aşıp küresel düzeyde kasıp kavurmamıştır. Hızlı ulaşım ve küresel ilişkiler yayılmayı kolaylaştırmıştır...

Eski bayramlar özlenmiştir. Aile içinde bayramlaşma heyecanı sosyal mesafe içeriğinde sosyal denetimli hayat ilkelerine takılmıştır...

Mahalle, hatta kapı komşuların ziyareti de mümkün olamamıştır. Eve mahkûm insanlık hali...

Teknoloji birazda olsa elimizden tuttu ve bayramın heyecanını whatsapp, facebook, telefon aracılığı ile yaşamaya çalıştık. Görüntülü - görüntüsüz iletişim araçları tatlı ve lezzetleri manen tattırma, bayramlaşmanın hazzını verme imkânı yaratmıştır...

Yasaklı karantina günleri sadece bayram sürecini degil; hayatın her aşamasını etkilemiş ulaşım durmuş, fabrikalar kapanmış, esnaf kepenk kapatmış, ithalattan ihracata ekonomi dünyasını felç edip milyonları yardıma muhtaç hale getirmiş, işsizliği körüklemiştir...

Beş vakit, cuma, teravih, bayram namazlarının cemaatle kılınmasına yasak gelmiş, camiler kapatılmış; nişan, düğün, iftar davetleri yanında kabir ziyaretleri bile koronavirüs gölgesinde geçmiştir...

İdeolojik yaklaşımla ele alınınca siyasal ıslamcı politikalar yıllarca CHP ve Atatürk düşmanlığı üzerinden "camileri kapattırdı..." suçlama ve söylemine sığınmaktaydı. Böyle bir an geldi ki bizzatihi ibadethaneleri kapatmak, ibadeti yasaklamak zorunda kalmışlardır. Türkiye politikası bu nedenle birleştirici, bütüncül, kucaklayıcı çizgiye titreyip dönmelidir ki kınananlar başa gelmesin!..

"El öpmekle dudak aşınmazdı" ama... Öpmek, tütmek, koklamak geride kalmıştır. Insanoglunu denetimli sosyal hayata sürükleyen karantinalı, yasaklı sürecin bitmesi, bayram ertesi her şeyin yeniden yoluna girmesi ve daha bereketli, daha sağlıklı bir dünya oluşması dileklerimle...