Uzun yıllardan bu yana köşe yazarlığı yaptığımı sanıyorum. Yıllar öncesi yazılarımı gözden geçirdiğimde birçok cümleyi o günlerde nasıl kurabildiğimi düşünüyorum. Çok daha ileri seviyelerde olunması gerekirken aynı cümleleri bu günlerde oluşturamayacağımı zannediyorum. Belki de geçen zaman akışıyla değişim ve gelişimin akıntısının farkında değilim… Kamu sektöründe yıllarını vermiş birisi olarak, yıllarca fikir savaşı içinde bulunmama rağmen şu parti politikasını hiç kavrayamadığım gibi hiçbir zaman da partili olamadım. Partili ülküdaşlarımla da tamı tamına uyum sağlayamadım, diye düşünüyorum… Memuriyetim sürecinde Türk Milliyetçiliği Ülküsü’nün ve teşkilatlanma gayretlerinin içinde bulundum. İlkelerimden hiç taviz vermedim. Doğru yaptığımı zannettiğim şeylerin üzerinde durdum. Hak, hukuk, adalet kavramlarında vatandaşın yanında yer aldım… Fikir sistemlerini üç koldan tasarlamaya ve derlemeye çalıştım: Solculuk, Sağcılık, Ülkücülük! Solculuğun ve sağcılığın temelini her yaptığım araştırmada en açık şekilde (1789), Binyediyüzseksendokuz, Fransız ihtilaline dayandırıldığına ve idealizm-Materyalizm reaksiyon düşünce felsefesini oluşturduğuna rastladım. Her ikisinin de kökü dış kaynaklıdır!.. Türk milletinden yüz çevirerek Batıya umut bağlayan fikir adamlarımız; Türk Medeniyet ve Kültür hareketinin temeline inmeden aynı felsefi inanca sosyalizm ve kapitalizm hayranı olarak kapıldıklarına rastladım. Hâlen sağ-sol çelişkisi içindeki yüksek kesimin bu tezgâhtan çıkamadığı görülmektedir… Ülkücü düşünce kaynağını Türk Milletinin milli ve manevi değerler bütününden aldığı açıktır. Bilgiye, ilme önem vermektedir. Yaratılış felsefesine inanmakta, aksiyon bir hareket ortaya koymaktadır. Kaynağında insan vardır… Sürekli evrim süreci yaşayan dünyanın şekillenmesiyle vukuu bulan tarihin geliştirdiği milletleşme ve milletler mücadelesi durumu farklı boyutlara çekmektedir. Öyle ki iyilik yapanların kötülük bulduğu bir dünya oluşmuştur. Düşünen bazı beyinler donmuş, üretilen bazı fikirler sahibini terk etmiştir… Türk Milli ülküsünün öncülerinden bile politika tuzağına düşerekten başka ideoloji sahiplerinin politika tuzağında yıllarını harcadıktan sonra yeniden uyanış moduna dönüş sağlandığı görülmektedir… Kaç yıldır izledikleri politikacı kitlesi için; “Sosyete Müslümanlar İslâmın içini boşalttı…” cümlesi kurulabilmektedir. Böyle bir yapıda kime inanmak gerekir ki… yoksa en güçlü ideoloji, “ütopia, hayal mı?” dersiniz…” İlim, ilim bilmektir. İlim, kendin bilmektir. Sen, kendini bilmez isen, Ya nice okumaktır!..” denmiş…