Hayat felsefem ‘yaşa ve gör’…  Yani yaşa insanları, hayatı ve gör neler oluyor. Boşa sorgulama, hayal kurma, kendi kendine kurma hiçbir şey senin planladığın gibi gitmez çünkü bu hayatta.

İstemediğin bir şey ile karşılaştığında boşa bağırıp çağırma. Sonuçta sen bağırdığında, kavga gürültü yarattığında olan şey değişmeyecek ve ya karşındaki düzelmeyecek. Sessizliğini koru, zamanı geldiğinde konuş.

Atalarımız boşa dememiş sessiz atın çiftesi pek olur diye. Zamanı geldiğinde yapacağın hamle bağırıp çağırarak harcadığın enerjiden daha çok faydalı olacaktır.

Niye böyle bir konu yazıyorum şu an biliyor musunuz? Çünkü insanların karşısındakini aptal yerine koymasından sıkıldım. Sessiz kalıyorum diye hiçbir şeyin farkında değilim sanmalarından, iyi niyeti suistimal etme çabalarından sıkıldım. Bu sadece benim için geçerli değil. Etrafımda yaşanan, benimle alakalı olmayan konularda da böyle. Bakıyorum insanlar karşılarındaki insanı enayi yerine koymaktan zevk duyuyorlar…

Hafta sonu Arif V 216 filmine gittim. Cem Yılmaz yine konuşturmuş zekasını. Adam nasıl güldüreceğini, nasıl hüzünlendirebileceğini, insanlara nasıl ders verebileceğini biliyor. Tabi anlayana… Fark edebilen herkese sanırım bir kez daha, ‘Eskiler ne güzelmiş’ dedirtti. Kimsenin kalbi bu kadar kara değildi eskiden. Bu kadar içini hırs, aç gözlülük, bencillik basmamıştı kimsenin!

Üniversite yıllarından beri çok kullandığım, kardeş bildiğim birinin bir lafı vardı, ‘herkesin ne mal olduğunu biliyorum, salağa yattım izliyorum’ diye. O kadar çok severim ki bu lafı. Sanırım tam olarak benim kast ettiğim şeyleri anlatıyor. Kalbinizi karartmayın, insanları, hayatı biraz sevmeyi deneyin. Dürüst olun karşınızdaki insana karşı, dümdüz olun neyse odur.  ‘Ya öyle olduğundan böyle, şundan şöyle olduğundan şöyle’ diye boşa yormayın kimseyi. Orta sahada top çevirmeye gerek yok…

Geçen hafta bir ağabeyimiz güzel bir laf söyledi, ‘benim evimde yangın varken, dışarıdaki güllük gülistanlık umurumda olmaz!’ doğru söze ne denir ki…