90'larda çocuk olmak ne güzeldi. 90'larda çocuk olanlar hatırlayacaktır şimdi yazacaklarımı... Özlüyor insan hatırladıkça...

2002 Dünya Kupası'nda yaşadığımız Dünya üçüncülüğü zaferini hatırlar mısınız? Tüm Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan vs. tüm Türk Cumhuriyetleri tüm Türkler bir yürek olmuştuk, her maç ayrı bir heyecan ayrı bir coşkuyla izleniyor, Tarkan'ın Milli Takım için uyarladığı 'Bir oluruz yolunda' şarkısıyla hepimiz daha çok heyecanlanıyorduk maçlarda. Üçüncü olduğumuzda herkes birbirine kenetlenmiş günlerce kutlamıştık.

İlhan Mansız hayranlığı vardı hepimizde mesela (bende hala var gerçi:)) dünyanın bir ucundaki Japonlar İlhan Mansız için deliriyordu.

Bu arada Tarkan demişken o yıllarda çıkardığı Karma albümünün de efsane olduğunu unutmamak lazım.

90'larda çocuk olanlar sokakta büyüdü. Okuldan gelir gelmez hemen mahalleye iner akşama kadar arkadaşlarla doyasıya oynayan çocuklardık. Hele bir de tatilse o gün sabahtan çıkılır akşama kadar eve girilmezdi.

Bizim Olacak O Kadar'ımız vardı mesela. Bize başı şeyleri gülerek anlatabilen ama anlatabilen...

Cipslerden çıkan tasolarımız vardı mesela... Meybuz vardı...

Ateriler, segalar vardı mesela çok eğlendiğimiz. Ağabeylerimiz ablalarımızla kapıştığımız...

Pokemonlar vardı mesela. Tsubasa vardı, Bugs Bunny, Tom ve Jerry, Power Rangers vardı başladığı anda televizyon karşısından kalkmadığımız...

Kral TV'deki VJ'ler vardı...

Kenan Doğulu'nun güneş kolyesi, Mustafa Sandal'ın 'araba'sı vardı.

Gazetelerin dağıttığı karton maketler, kuponlar vardı mesela...

LC Waikiki poşetindeki o maymun o zamanlar zenginlik göstergesiydi... Elinde o poşet varsa bir havan olurdu...

Hugo ve Tolga Abi vardı... Tek dişi kalmış kahraman Hugo ile cadı Sila'dan karısını çocuklarını kurtarmaya çalışırdık...

Tetris vardı... Sahip olunduğu ilk zamanlar diğer herkese hava atılan...

Şahane Pazar vardı mesela... Pazar günleri banyolar yapılır akşam televizyon başında beklenen... Eğlence programlarının atası gibidir.

Erkan Yolaç ve evet hayır vardı evde de fark etmeden kendi kendine oynadığın.

A takımı vardı çok sevilen yabancı dizi, Alf ve Polis Akademisi vardı... Ailemizden gibi gördüğümüz uzaylı Alf ve maceralara atıldığımız A Takımı ekranlara kitlerdi hepimizi...

Barış Manço yaşıyordu o zamanlarda... Kemal Sunal, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe, Levent Kırca gibi ustaların hepsi yaşıyordu... Barış Abimiz vardı bizim ya. Hangi yeteneğimizi sergilerse sergileyelim ne olursa olsun hep bize 10 verirdi. 3 hayırla uğurlamazdı hiç bir yere bizi...

Şuralara mutlu bulutlar çizen Ressam Bob'umuz vardı mesela...

Walkmen karizması diye bir şey vardı...

Sanal bebeklerimiz vardı ölüp ölüp dirilen.

Mahallenin Muhtarları vardı, Süper baba vardı...

Dünyanın en güzel yemeklerinden bile lezzetli gelen salçalı ekmekler vardı ya sokak oynanılan oyunlardan vazgeçip eve gitmek yerine anneden istenen...

Kokulu silgiler vardı, kimse çalmasın diye sürekli saklamaya çalışılan...

Turnike vardı mesela, iner misin çıkar mısın?

Yılbaşında tombala oyunları vardı...

Hatıra defterleri vardı... Arkadaşların senin hakkında fikirlerini yazdığı... (Genelde de kamufle bir kaç yakın arkadaşa verilir sonra hoşlandığın çocuğa verilirdi bakalım ne yazacak diye)

Say say bitmez bu hatıralar. Güzel zamanlardı. En azından samimiydik. O zamanki çocuklar şimdi nasıl bu kadar değişebiliyorlar, nasıl kalbi taşlaşıp, samimiyetsiz ve merhametsiz olabiliyorlar gerçekten aklım almıyor... Kabul edin ama bu yazdıklarımı okudukça sizde özlediniz o günleri...