Arkeolojik araştırmalar bilim adamlarını tarihin derinliklerine doğru sürükleyip gidiyor. Arkeologlar kazdıkça daha da eskileri ortaya çıkıyor. Jeoloji bilimi de arkeologların çalışmasında ön ayak teşkil ediyor. Dünyanın şekillenmesi hususunda çağlara göre bilgi yüklüyor…

“Tarih” dendiğinde aklımıza hep savaşlar geliyor. Halbuki tarihin gömütlerinden öyle öyle değerler gün yüzüne çıkartılıyor ki günümüz teknolojisine “dur!..” diyebilecek şekilde bilim dünyasını şaşırtıyor. Halk arasında ise dünyamızın bütün geçmişi tarih diye anlaşılmaktadır. Gerçekte tarihçiler arz’ın son birkaç bin yıllık dönemi üzerinde durabilmektedirler…

Tarihle meşgul olanlar yazının kullanılmaya başladığı andan itibaren, sonraki dönemleri ele alabilmektedirler. Yazılı dönemin öncesini bilim dünyası “tarih öncesi” diye adlandırmaktadır. Yazıyı ise ilk defa Sümerlilerin; ikinci kuşak yazı kullananlar ise Mısırlılar olduğu konusunda bilim dünyası hem fikirdir. Anadolu’da ise yazılı yaşamın Hititler’le başladığı sanılmaktadır. Elbette ki yazı kullanılmaya başlayıncaya kadarki yaşam hayatının ne kadar derinliğe gittiği konusundaki veriler yapıt ve kullanılan malzeme ve sanatı üzerinden yorumlanabilmektedir…

Türklerin Anadolu’ya girişlerin öncesinde Hititler, Huriler, Mitanniler, Urartular, İyonlar, Frikyalılar Lidyalilar, Medler, Persler sonrasında Helenistik çağ; Romalılar, Bizans nihayetinde Türklerin bölgede varlığı günümüze akıp gelen uzun tarihi süreci devam ettirmektedir…

Tarihin sürüklenişi sürecinde ister istemez günümüz yaşamını dolaylı dolaysız etkileyen faktörler mevcuttur. Siyasi tarihin bunda rolü daha da etkendir. Milletleşme süreci yanında dini inançların da mayası bazen kaynaşma ve birlikteliğe yeterli gelmemektedir…

Bitmeyen “Milletler mücadelesi” tarihi vakaların sürdürülebilirliği ve derinliklerinden kaynaklanan, sarmaşık misali kaynaşmış halkları ayrıştırmaktadır. Anadolu halkının çilesinin temelinde Rusya’nın Akdeniz’e inme; Batılının da Anadolu topraklarında gözü olması yatmaktadır. Aktif Suriye savaşı ve süper güçlerin tavrı gerçek niyetleri açığa vurmaktadır..

Türk tarihi akış süresince verilen ilahi adalet mücadelesi iyi tanımlanamamış olmalı ki yabancı güçlerin fıtratı ayrıştırıcılığın atasını oluşturmaktadır. Sağcılık-solculuk, madde-ruh muvazenesi inanç dünyasını allak bullak etmektedir. Günümüzde İslam’da güncelleme bile dile getirilmiştir. Güncellenen ilahi dinler ise aslından kopuktur. Din ve dindarlığın esası ilme sarılmak, okumak, eğitilmek, eğitmek, ilmi ile amel eden ahlaklı, adaletli, dürüst, sevgi yüklü adam yetiştirmektir.