Düşünüyorum, anlamaya çalışıyorum ama beynim bir noktada elektriği koparıyor sanırım anlamlandıramıyorum. Karşındaki insan sana zarar vermiyorsa, sana iyi niyetle yaklaşıyorsa senin ona zarar verme çaban neden? Hırs mı? Fesatlık mı? İçten pazarlılık mı? Manası yok ki bunların... Ne ifade edecek ona zarar vermen, ne kazandıracak sana? Neden insanlar hayvanlara deli gibi zarar veriyor anlamıyorum, anlamayacağım! Senden beklediği sadece biraz sevgi olan bir canlıya bütün kinini kusmak nedir? Bu neyin hırsı?

Beynimde birçok soru geçiyor, sonra durup kendi kendime söyleniyorum, ‘ne değişiyor bunları düşünmen, arada buraya yazman? Kimi değiştirebiliyorsun ki?’

Etrafıma bakıyorum, ne kadar da kalabalık bir yalnızlık... Ne kadar çok insan var ve yalnızım...

İster ego diye düşünün ister kendini beğenmişlik, güçlü biriyim biliyorum. Asla yıkılmaya, çaresizlik içinde kalmaya, çökmeye izin vermem kendime. Hep içimde bir umut ışığı beni ayakta tutuyor. Nefes aldığın sürece bir umut vardır deyip tekrar harekete geçiyorum. Allah büyük bir yol mutlaka gösteriyor. İnadımın da etkisi var sanırım bunda ama üzülmeme de engel olamıyorum. Nasıl bu kadar yalnız olabiliyoruz...

Kim ne derse desin ilk fırsatı geldiğinde ayağımdan çekip beni düşürmeye çalışacağını biliyorum... Nasıl bu kadar güvensiz, nasıl bu kadar önyargılı olabildim anlamıyorum...

Neden ben burada hep böyle şeyler anlatıyorum biliyor musunuz? Hepimiz yalnızız çünkü... Kimse itiraf edemese de kendine, ben farkındayım işte... Etrafımız çok kalabalık güya ama kimse yok aslında! İçimden geçenleri yazıyorum... Yok, siyasetmiş yok bilmiş bilmiş şunu yapın bunu yapın değil benim derdim. Zaten herkes her şeyi biliyor, aramızda hiçbir şey bilmeyen ay şunları okuyayım da bir şeyler öğreneyim diyen kimse yok çünkü zaten o konuda ordinaryüs seviyesine gelmiş herkes... Ben içimden geçenleri ifade ediyorum arada... Bir nevi günlük gibi düşünebiliriz... Sadece herkese açık paylaşıyorum düşüncelerimi...

‘NE GÜZEL BİZDİK ESKİDEN’

Beş yıl önce sosyal medya hesabım üzerinden bir yazı yazmışım, sanırım bu kalabalıklardaki yalnızlığımızı en güzel bu yazı anlatıyor. Bu haftalık yazımızı da onunla bitirelim;

Biz bir gülerdik küçükken, kalbimiz kahkahalar atardı. Biz küçükken öğretmenimiz en yakın arkadaşımızla sıralarımızı ayırmasın diye, teneffüse kadar konuşmazdık. Not yazardık birbirlerimize. Biz diyorum küçükken bizdik böyle bayağı bir kalabalıktık. Yani biz diyebileceğim kadar çok. Biz küçükken bir büyüktük ki böyle kollarımızı açsak sığmazdı eni boyu. Sonra mı? Büyüdük. Kollarımızı açtığımızda bir kişiyi bile sığdıramayacak hale geldik. Küçülene kadar büyüdük, çok büyüdük yani. Biz olamadık bir daha. Sen, ben olduk. Büyüklük lüks değildi, zenginlik değildi. Koşa koşa büyüdük. Büyürken ne de çok küçüldük…